11 Mayıs 2016 Çarşamba

           80’ lerin Müzikal Yolculuğu…

Hayat kimseye adil davranmıyordu… 80’li yıllarda çocukluğunu ve ergenliğini yaşayanlar içinde durum farklı sayılmazdı. Ama burada bu yazının amacını belirtmekte fayda var. Bu yazı 80 öncesi ya da sonrasındakiler için hayat ne kadar olumlu ya da olumsuzdu demek değil; o yıllara ve müziğine bir çocuğun ve ergenin gözünden bakabilmek…

12 Eylül’ ün hemen ertesiydi; o yıllarda bir şehirden diğerine gidilirken özellikle şehre giriş çıkışlarda kontrol noktalarından geçilir otobüs durdurulup kimlik kontrolü yapılırdı. Yine böyle bir yolculuk sırasında annem ile beraberdik ve aynı işlem gerçekleşiyordu. Annem nüfus cüzdanlarını hazırladı bekliyorduk. Gelen asker : ‘’ – Çocuğunkine gerek yok! ‘’ dedi. Çok bozulmuştum. Çocuk olup da büyüyemediğimden mi bir an önce büyümek adam yerine konmak istediğimden mi bilemeyeceğim… Çocukluk işte!  Ama o gün pencere kenarından martıları ve uçurtmaları seyrederken bunları düşünmüştüm. Yıllar sonra dönüp bakınca o zaman büyüklerin yerinde olmak istermiydim? ASLA! Gerçi artık kimlik kontrolüne bile gerek yok. George Orwell ‘ ın 1984 romanındaki Büyük Birader Bizi İzliyor önce yarışmalarda kullanıldı ardından mobese kameraları ile şehirlerdeki suçluları yakalamak için kullanılıyor. Kredi kartı numaralarından bilgisayarların İ.P. numaralarına, e-mail adreslerine kadar her yerden her yönden takip edilebilme imkânına sahibiz…1980’ lerin kimlik kontrolü farklı açılardan farklı biçimlerde yine bizleri izliyor…

1980’lerin müzikal kimliğine gelecek olursak, açılışını siyah-beyaz televizyon ekranında Hasan Mutlucan ve kahramanlık türküleri yapmıştı. Ancak ülkenin geçirdiği değişimle beraber türkülerin yerini acı dolu arabesk alıyordu. Aslında doğu ile batı arasında sıkışmamızın bir sonucu olarak kökeni 70’ li yıllara dayanan ve şehrin varoş kesimine hitap eden bir müzik türü o çevreye ait kahvehanelerde, minübüslerde dinlenirken 80’ lerle beraber tüm ülkeye yayıldı. 70’ li yıllarda Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Neşe Karaböcek, Esengül gibi şarkıcılar bu tarzda eserler veriyordu. 80’ li yıllarla beraber İbrahim Tatlıses’ ten Müslüm Gürses’ e,  Bergen den Tüdanya’ ya, Kibariye den Gülden Karaböcek’ e, Küçük Emrah’ tan Küçük Ceylan’ a kadar her boydan her yaştan kişi arabesk söyler hale gelmişti.

Eğer bu bir yolculuksa üç ana mola yeri ya da durağı olacak gezinin, bunlar; parke taşlı çay bahçeleri, gıcırdayan tahta sandalyeler ve açık hava son olarak denizyıldızlı begonvilli sayfiye yerleri…

Parke Taşlı Çay bahçeleri…

Kırkikindi yağmurları bitince ilkyaz gelirdi. Ailece çay bahçelerine gidilir; akasyalar, salkımsöğütler, çınar ağaçlarının gölgesinde sardunyalar, papatyalar, ful baharlar, akşamsefaları mis gibi kokan hanımeli ve leylaklar arasında büyük beyaz işlemeli demir koltuklar ile ( o zaman ferforje denmiyordu! ) mermer masalarda oturulurdu. Aynı zamanda piyasa yeriydi bahçeler; genç kız ve erkekler göz göze gelir, çocuklar bisiklete biner, oyun oynarlardı. Parke taşlar günün yakıcılığı tozu toprağı almak için hortumla yıkanır, hoparlörden içerdeki pikaptan yükselen neşeli-eğlenceli pop 45 ‘ lik plaklar yankılanırdı. 70’ li yıllarda durum böyle iken 80’ li yıllarla beraber önce kasete geçildi sonrasındaysa pop’ un yerini, başını Ferdi Özbeğen’ in çektiği; Ümit Besen, Nejat Alp, Arif Susam ve muadili piyanist şantörler aldı.

Bir diğer kol ise başını Yıldırım Gürses’in çektiği Türk Sanat Müziğini çok sesli hale getirme çabasıydı; bayan şarkıcılarda Emel Sayın, Yüksel Uzel, Samime Sanay, Muazzez Abacı ve Müşerref Akay ( Tezcan ) ; erkek şarkıcılarda ise Yıldırım Gürses, Metin Milli, Faruk Tınaz ve Zekai Tunca 80’ ler de sesleriyle çay bahçelerini ve yaşamımızı doldurdular.

Pop müzikten ise Nükhet Duru ve Erol Evgin Türk Sanat Müziğine geçiş yaparlar ardından Ajda Pekkan dan Nilüfer’e, Zerrin Özer’ den Yeliz’ e tüm popüler müzik söyleyen sesler alaturka ve arabesk e yönelir. Sezen Aksu ise ‘’ Firuze ‘’ ile örtülü arabesk e yelken açar.

Gıcırdayan Tahta Sandalyeler Ve Açıkhava…

Bir başkaydı yazlık sinemalar… Tüm günün yorgunluğu, sıcaklığı püfür püfür esen gecelerde; gıcırdayan tahta sandalyelerde çekirdek ve patlamış mısır yenilip gazoz içilerek, iki film birden izleyerek atılırdı. Genellikle kış sezonunda çok tutulan iş yapan filmler yazın tekrar gösterime sokulurdu. Görsel bir şölendi sinema özelliklede müzikal filmler… Grease, Flashdance, Dirty Dancing, Lambada, Fame… Irene Cara Flashdance filminin soundrack ‘ ı  ‘’ What A Feeling ‘’ ile sinemalarda eserken Fame dizisinin aynı adlı müziğiyle de televizyondan 80 gençliğine ulaşır.

Şüphesiz bir başkaydı denilebilecek 80’ li yıllar özelliği tiyatro sahnelerinde müzikaller dönemidir. Aslında kökeni opera ve operetlere dayanan müzikaller cumhuriyet döneminde Lüküs Hayat operetiyle başlamıştı ardından Kiss Me Kate, Damdaki Kemancı, My Fair Lady, Sokak Kızı İrma, Keşanlı Ali, Hair gibi denemelerde yapılmıştı. Ama 80’ ler de yıldız oyuncuya dayalı parodi ve skeçlerin süslediği bu dönem Şan Tiyatrosu ve Egemen Bostancı ile anılır. Önceki yıllarda işçi tiyatroları, slogana yönelik tiyatroların yerine müzikaller gelmiştir. Çünkü artık kimse fazla düşünmeden gülüp eğlenerek yaşananları halının altına süpürüp unutarak rahatlamak istemektedir. Dolayısıyla Egemen Bostancı ve müzikalleri topluma ilaç gibi gelir.

Yedi Kocalı Hürmüz, Geceye Selam ve Hisseli Harikalar Kumpanyasıyla başlayan bu dönem oyunları Erol Evgin ile Şen Sazın Bülbülleri;  Nükhet Duru ile Merhaba Müzik, Carmen, Saz mı Caz m; Emel Sayın ile Neş’e –i Muhabbet, Sezen Aksu ile Aile Gazinosu ve Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra; Ajda Pekkan ile Büyük Kabare ve Süperstar83  ile devam eder. Ayrıca yine bu dönemde Hababam Sınıfı müzikali ve Artiz Mektebi seyirci ile buluşan oyunlar olur. Yedi Kocalı Hürmüz, Geceye Selam ve Hisseli Harikalar Kumpanyası plak olarak; Şen Sazın Bülbülleri ise kaset olarak müzikleriyle dinleyicisine ulaşır.

Bütün bunların yanında daha avangart projelerde çıkmaktadır. Gülriz Sururi – Engin Cezzar tiyatrosu Kaldırım Serçesi ve Cabaret müzikalleri; Gencay Gürün ‘ ün şehir tiyatroları genel sanat yönetmenliğine gelmesiyle sahnelenen Evita müzikali yine bu dönemde perde açar. Deniz Türkali, Füsun Önal, Ruhsar Öcal, Nurseli İdiz ve Zuhal Olcay Eva Peron ‘ u dönüşümlü olarak oynarlar. Bu proje sonrası oyunculuğundan sonra şarkıcı kimliği ile de bizimle olacak Zuhal Olcay 80 sonlarında ilk albümünü yayınlar.

Zeki Alasya – Metin Akpınar – Haldun Taner Devekuşu Kabare Tiyatrosu ise Yasaklar, Beyoğlu Beyoğlu ve daha birçok oyunları ile 80’ li yıllara damgalarını vururlar. Ferhan Şensoy ile Ortaoyuncular Şahları da Vururlar adlı oyununda Mazhar – Fuat –Özkan ‘ ın Fuat ve Özkan ‘ ı hem oyunun müziklerini yapar hem de oyunda rol alırlar. Grup Gün doğarken ve Hümeyra’nın rol aldığı İçinden Tramvay Geçen Şarkı yine bu dönemde sahne alır. Muzır Müzikal adlı oyun ile de Şan Tiyatrosu nasıl çıktığı belli ol(may)an bir yangın ile perdelerini mecburen kapar.

Denizyıldızlı, Begonvilli Sayfiye Yerleri…

Deniz mevsimi geldiğinde sayfiye yerlerine, eğer memur çocuğuysanız çoğunlukla da kamplara gidilirdi. Palmiyeler, mimoza, karabiber ağaçları zakkumlar; Japon gülleri, ortancalar, begonviller, yaseminler… Vita tenekelerine dikilen fesleğenler, hiç susmayan cırcır böcekleri… Kedi tırnakları, günebakanlar güneşe açarken iyot kokusu ciğerlere çekilirdi… Denizin kumlar üzerine getirip bıraktığı denizyıldızları – kabukları ve çakıl taşları özenle toplanır, yazdan hatıra olarak evlerde saklanır ya da sergilenirdi.

Tonton politikacı yıllarıydı; çok katlı alışveriş merkezlerine geçmiştik, daha fazla alışveriş yapmalı daha fazla tüketmeliydik. Evlere çok katlı müzik setleri alınınca emektar teyplerde yazlıklara göç etmişti. Plajlarda walkman dinleniyor, gazinolarda langırt oynanıyordu. Boyalı basın arka sayfa güzellerine yelken açıp özel olarak bu tarz gazeteler çıkarken; cinsellikte gazete ve dergilerin vazgeçilmezi oluyordu. 70’ lerin Hey dergisi yarı yerli yarı yabancı pop müzik ile kapanıncaya kadar yoluna bu şekilde devam ederken 80’ lerde Blue Jean dergisi yarı acid yarı metal bir anlayışla yaşamımıza giriyordu.

Bir grup gençlik disko da Madonna, Michael Jackson, Duran Duran, Donna Summer, Culture Club, Modern Talking, Alphaville, Cool & Gang, Laura Brinnigan, Sandra, Wham ve ondan ayrılan George Michael şarkıları ile dans ederken diğer bir grup ise dolunay deniz üzerinde yakamozlar çizerken sahilde ateş yakıp, gitar eşliğinde, Eagles, Suzanne Vega, Phill Collins, Sting, M.F. Ö, Yeni Türkü, Gün doğarken, Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok şarkılarını hep bir ağızdan söylerdi.

Türk Popüler müziği ise tam bir karmaşa içindeydi. Yurt dışı bağlantısı Eurovision yarışması sayesinde yürüyordu ki Eurovision aslında bir başka yazının konusu olabilir… Ama Eurovision’un katkısı yeni isimler ve gruplar üzerine olur. Harun Kolçak, Aşkın Nur Yengi, Yonca Evcimik, Jale, Seden ( Kutlubay ) Gürel, Sertab Erener, İzel, Çelik, Reyhan Karaca, Tülay Saygıner ( Asya) ,Rüya Ersavcı, Emel – Erdal ikilisi ( ki sonra yollarına ayrı ayrı devam ettiler ) yarışma sırasında Grup Denk adını alan ama sonra Oya&Bora olarak yollarına devam eden Oya&Bora ikilisi 90 lar da ki pop patlamasında ortaya çıkan isimlerdi ve hepsi 80’li yıllarda bu yarışmadan geçmişlerdi. Ayrıca Eurovision yarışmasına katılmadan önce kurulan 60’lı ve 70’li yılların popüler şarkılarıyla çıkış yapan Beş Yıl Önce On Yıl Sonra grubu yarışmaya katıldıktan ve birkaç albüm yaptıktan sonra dağıldı.

Eurovision yarışmasıyla tanınan ama albümünü 80 sonlarında çıkaran Ayşegül Aldinç, daha önce Nur Belda adıyla birkaç 45’lik çalışması yapan ama asıl ününü 80’lerde Sultan – i Yegâh ve Elde Var Hüzün albümleriyle yapan Nur Yoldaş ve müziğe pop ile başlayıp alaturka ile devam eden Yasemin Kutsi 80’lerin bayan şarkıcılarıydı. Erkeklerde ise Erdem Alkın, Coşkun Demir ve Neco başı çekiyordu.

70’lerin protest ya da muhalif tarzda müzik yapan şarkıcıları 80’li yıllarda dergilerde özgün müzik gibi bir başlıkta yer buluyorlardı kendilerine… Bu dönemde bayan şarkıcılarda Leman Sam ve Banu başı çekiyordu. 70’lerde Zafer – Banu – Hülya üçlüsünden bildiğimiz ve birkaç 45’liği olan Banu Bir Demet Müzik ve Anlatamıyorum albümleriyle listelere girerken erkekleriyse Ahmet Kaya, Tolga Çandar ve Fatih Kısaparmak temsil ediyordu. Gruplarda ise Ezginin Günlüğü ve Grup Yorum bu başlık altında yer alıyordu.

Son Durak!

Yolculuk bir yerden diğer bir yere giderken geçirdiğimiz zaman dilimi… Seyahat ederken geçtiğimiz yerler hızla gözümüzün önünden akarken yavaşladığımızda gerçekliğini tüm çıplaklığıyla gördüğümüz farkına vardığımız…

Korku ve çelişki dolu yıllardı 80’ler, sadece ‘’ Ağlayan Erkek Çocuk Portresi ‘’ bile tüm klişeliğine rağmen o dönemi yansıtır. Elektrik kesintileri, gazyağı kokulu lambalar eşliğinde hatıra defterlerine yapılan kenar süsleri, bol yapıştırmalı anket defterleri… Sokağa çıkma yasaklarında okunan Behrengi, Kemallettin Tuğcu kitapları, çizgi romanlar… Mahalle bakkallarında teneke camekânlı kutularda satılan kremalı, fındıklı büskiviler süpermarketlerde jelatinli ve hijyenik büskiviler e dönüşürken; gündüzleri pilli radyoda dinlenen çocuk bahçesi, arkası yarınlar… Akşam ‘’ rap rap’’ sesiyle açılıp kapanan televizyonda izlenen eğitici – öğretici programlar… Pazar günleri ödev yetiştirme kaygısıyla izlenen Hayley Mills, kovboy filmleri ardından Hikmet Şimşek ve Pazar konseri… Tek seslilik! Önce siyah – beyaz fotoğraflar ardından sinema ve en sonunda renklenen televizyon… Artan kanal sayıları azalan içerik ve programlar…

Yitirilen maneviyat çoğalan maddiyat… ‘’ – Benim memurum işini bilir ‘’ diyen politikacılarla legal hale gelen köşe dönmecilik, kolaycılıkla yetişen genleriyle oynanmış kimliksiz ve depotilize kuşaklar…

Bayanlarda yastık gibi vatkalar, kelebek tokalar, yarasa kollu bluzlar, tabela kemerler; erkeklerde ince kravatlar, boru paça pantolonlar, espardil ayakkabılar… Kendini hissettiren marka tutkusu… Beta – VHS videokasetler, atari, gamewatch tüketim çılgınlığı…

Disko, New vave, funky, electronic alt yapılı müzikleriyle 80’li yıllara yeniden dönüş yaşanıyor; tıpkı ilk sevgili ya da eski bir dosta, arkadaşa rastlamak gibi… Ama sadece müzik türleriyle sınırlı kalsa siyasi ve moda atmosferine geri dönmesek diye iç geçirmeden de edilmiyor…

Elbette 80’ler müzikleri – müzikalleri bu anlatılanlardan ibaret değil; unutulan isimler, anımsanmayan olaylar kalmış olabilir… Hatırlananlar büyük bahçedeki çiçekler, ayrık otları, dikenlerden oluşan bir buketti ve yolculuk sona ererken dillerde Murathan Mungan’ın Yeni Türkü’ye verdiği şarkı sözü ‘’ Biz Büyüdük Ve Kirlendi Dünya ‘’ ya da bitmeyen kısırdöngü; Elveda Masumiyet Hoş geldin Hüzün…

  Bu yazı daha önce gazeteport.com ve Birgün gazeteinde yayınlanmıştır.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder