23 Haziran 2020 Salı

Coşkun Demir- Gül Yanaklım/Bize Kalan Nedir?


Coşkun Demir- Gül yanaklım/Bize Kalan Nedir?


Soğuk ve karlı bir kıştı. Manisa ‘da idik. Sekiz yaşındaydım 82-83 öğretim yılında boynumdan bir ameliyat geçirmiştim.15 günlük tatilde okula ara verilince en çok ta ameliyatlı halde kartopu oynamayışıma üzülmüştüm. Manisa-İzmir’e her kış kar yağmadığı için olsa gerek… O kış evde Manisa’da Ulupark’ın karşısında Ünverdi plak stüdyosunda 81-82 ‘de doldurttuğumuz kasetleri dinliyordum. Bir tanesini ezberlemiştim hatta… Ön yüzü pop arka yüzü Türk Sanat müziği şarkılarıydı…
Türk Sanat müziği bölümünde: Zeki Müren’den – Gitme Sana Muhtacım, Eskimeyen Dost; Yaşar Özel’den –Kadın, Emel Sayın – Şarkımı Senin İçin, Mediha Şen Sancakoğlu –Sizden Biri ve Serap Mutlu Akbulut-Bir Peri Masalı
Pop müziği bölümünde ise: Barış Manço’dan – Arkadaşım Eşek, Atilla Atasoy – Zaman Meyhanesi, Edip Akbayram-Kibar Gelin, Ajda Pekkan – Affetmem Asla Seni, Sezer Güvenirgil –Yıllar Almaz Üste Verir ve yazının konusu olan Coşkun Demir’den Gül yanaklım vardı.
Coşkun Demir’in kişisel hikâyesi ise; 1979 yılında Günaydın Gazetesi tarafından düzenlenen son Altın Mikrofon Yarışmasında ‘’En iyi şarkıcı’ ’ödülünü alarak giriş yapmış olan sanatçı daha sonraki çalışmaları ile de her kesimden insanın takdirini kazandı, pop dünyamız için ‘’klasik ‘’ haline geldi.
Tekirdağ’da doğan Demir’in Şarköy’de(Tekirdağ)başlayan ilköğretimi, Bursa’da sona erdi. Bursa Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra da İTÜ’de Elektrik Mühendisliği eğitimine başladı. Üniversite yılları, Coşkun Demir’in müzik yaşamının da başladığı yıllar oldu. O yıllarda sanatçı Arı Dörtlüsü adlı bir grup kurarak müzik dünyasına adım attı. Araya giren askerlik ve iş yaşamı Demir’i müzik çalışmalarından biraz uzağa savurduysa da tamamen koparamadı.1979 yılında yapılan Altın Mikrofon Yarışması’na katılması, Demir’in seçimini müzikten yana yapmış olmasının bir işaretiydi. Bu yarışmadan elde edilen ödül, Coşkun Demir’in bu konuyla ilgili olarak kafasında kalan son belirsizliği de netleştirdi ve sanatçı zamanının tamamını müziğe ayırarak çalışmalara başladı.
Coşkun Demir’in ilk plağı da, bu yarışmadan sonra yayınlandı. Müzik dünyamızın efsanevi yaratıcılarından Selmi Andak’ın ‘’Sevgiye Tutsak’’ adlı şarkısının yer aldığı bu 45’lik Yavuz Plak tarafından yayınlandı. Bu plağı müteakiben, Coşkun Demir, Ali Kocatepe ile ortak projelere girdi. Bu işbirliğinin ilk ürünü de Ali Kocatepe’nin sahibi olduğu 1 Numara firmasının yayınladığı bir plak oldu. Dönemin en önemli bestecilerinden olan Cenk Taşkan’a ait(‘’Sevgiye Tutsak’ ’ta olduğu gibi bu şarkının da sözleri Özdemir Kaptan’ın dı.)  ‘’Bize Kalan Nedir’’ adlı bu plak sonrası Demir – Kocatepe işbirliği giderek hızlandı. Sanatçı,1981 yılının Eurovision Türkiye elemelerinde, Kocatepe’nin ‘’Miras’’ adlı şarkısını seslendirdi. Elemeler sonrası 45’lik piyasamızın çok zayıflamış olması nedeni ile bu şarkıya bağımsız bir plak yapılamadı ve aynı yılın birincisi olan (bir başka Ali Kocatepe çalışması olup Modern Folk Üçlüsü ve Ayşegül Aldinç tarafından seslendirilmiş )  ‘’Dönme Dolap’ ’ile aynı plakta yer aldı. Demir,1982 yılında bütün eleştirmenlerin mükemmel kabul ettiği ‘’Koca Çınar’ ’adlı albümü yaptı. Giderek arabesk e teslim olmaya başlamış pop piyasasına rahat bir nefes aldıran bu albüm sonrasında, Demir bir Eurovision elemesine daha katıldı. Sanatçı bu sefer Ali Kocatepe ve Sezen Aksu ile bir araya gelmiş ve ‘’Heyamola’ ’adlı şarkıyı seslendirmişti. Bu ekip, hemen hemen herkes tarafından yarışmanın favorisi olarak gösterilmesine rağmen ipi göğüsleyemedi. Ama son 45’liklerimizden olan ‘’Heyamola’ ’büyük satış rakamlarına ulaştı ve Coşkun Demir adını daha popüler kıldı. Müzik dünyasının tamamen arabeske teslim olduğu yıllarda, Coşkun Demir doğru bildiğini yapmaktan çekinmedi.1984 yılı, Demir’in en parlak yıllarından biri oldu. O yıl, Polonya’da yapılan Sopot festivalinde yarışan sanatçı memlekete bir (Türkçe seslendirilmiş bir Polonya şarkısı ile)dördüncülük ile döndü. Aynı yıl, Haldun Dormen ‘in sahneye koyduğu ve Nilüfer’in başrolünde olduğu ‘’Çılgınlıklar’ ’adlı müzikalde rol aldı.1986 yılında yayınlanan ‘’Kim O’’ adlı albümde  Coşkun Demir’in Türk Popunun en nitelikli isimlerinden biri olduğunun altını bir kere daha çizdi ama artık ‘’çiğköfte’’li  oryantal havalar dört bir yanda çınlamaktaydı, bu nedenle de bu albüme gerekli dikkat gösterilemedi.
Çoğu arkadaşının aksine Coşkun Demir 90 ‘lı yılları da oldukça aktif geçirdi. 1996 yılında Grup G.A. K ile birlikte ‘’Eski Sevdalar’ ’adlı albümü yaptı. Çok sevilen Türk Müziği şarkılarının çok çağdaş yeni yorumlarından oluşan bu albüm, 90’larla birlikte ortaya çıkan genç isimlerin yaptığı birbirinin eşi şarkılarla oldukça tekdüzeleşmiş müzik piyasası tarafından yeni bir yol olarak kabul edildi. Daha önce utangaç bir şekilde göstermiş olan ‘’cover’’modası, bu albüm sonrası epeyce hızlandı. 1997 yılında Kahire Uluslararası Şarkı Yarışması’na Selma Çuhacı-Mine Mucur’a ait ‘’Hep Bir Yarın Var’ ’adlı şarkıyla katıldı ve birinci oldu. Sanatçının yaratıcı yanını gözler önüne seren şarkılardan oluşan son albümü ise 2002 yılında yayınlandı.
1983 Eurovision finalinde seslendirilmiş ‘’Dön Bana’’ ,Çiğdem Talu ve Melih Kibar’ın birlikte yarattığı şarkılardan olan ‘’Koca Çınar’’ ve ‘’Gül Yanaklım’’ ,Çiğdem Talu’nun erken vedası üzerine Melih Kibar’ın İlhan İrem ile birlikte yazdığı ‘’Kim O’’ ve diğer sıra dışı Coşkun Demir şarkıları bu albümde toplandı. Coşkun Demir’in yıllar önce sorduğu ‘’Bize Kalan Nedir’ ’sorusunu net bir şekilde cevaplamakta bu albüm. Bize kalan böyle şarkılardır… Bize kalan ve bizi biz yapan şarkılar.

5 Aralık 2019 Perşembe

Nil Burak - Birisine Birisine


Nil Burak – Birisine Birisine


Nil Burak’ı ilk görüşüm 1977’yi 1978 ‘e bağlayan yılbaşı gecesiydi. Siyah-beyaz TRT ekranında koyu renk hatta siyah olduğunu düşündüğüm bir kolu açık vücudu saran kıyafetiyle ‘’Birisine Birisine ‘’ şarkısını söylüyordu. Şimdi olsa o elbiseyle ekrana çıkabilir mi bilemiyorum?
Kıbrıslı bir sanatçı Nil Burak ve zaten bu niteleme, her zaman ismiyle birlikte anıldı. Herkes için, ama özellikle basınımız için o ‘’Kıbrıslı sanatçı Nil Burak’’tı. Eğitimini Kıbrıs ve Londra’da tamamladıktan hemen sonra ‘şarkıcı ‘olmaya karar verdi. Müzik ile amatör bir biçimde de olsa her zaman ilgilenmiştir, katıldığı her balo ya da toplantının ‘’olmazsa olmaz’’ bir özelliği vardır zaten: Burak mutlaka sahneye davet edilir, şarkı söylemesi rica edilirdi.
1975 yılında bir karar vermesi gerektiğini düşündü ve İstanbul’a yerleşti. Eğer müzik ile profesyonel bir biçimde ilgilenecekse, bunun mekânı herhangi bir yer değil, İstanbul’du.
İstanbul’da ki ilk günlerinde, şansı yaver gitti ve gittiği bir lokalde, dönemin popüler sanatçılarından Sadri Alışık tarafından sahneye davet edildi. Ve İstanbul sahnelerindeki bu ‘ilk an’ ile birlikte, her şey çorap söküğü gibi arka arkaya geldi. Burak popüler müziğimizin iki büyük yaratıcısı Atilla Özdemiroğlu ve Şanar Yurdatapan ile bağlantıya geçti ve bu firmanın, işini müthiş bir biçimde ciddiye alarak hazırladığı ilk plağı ile müzik dünyamıza ilk ciddi selamını verdi:’’ Nasılda tatlı tatlı gülerdin yüzüme, senden başkasını görmezdim büyülenmiş gibiydim ben kanardım her sözüne…’’ Bu ilk plağın birinci yüzünde, Şanar Yurdatapan ‘ın ‘Sus’ u vardır. Aslında; hem Şat’ın, hem Burak’ın iyi bir şeyler yapacağını umduğu şarkı, bu ( birkaç yıl sonra, Burak’ın ’Yalnızım’ ile yeni bir örneğini vereceği)  çok dokunaklı şarkı, insanı kendine kitleyen-gözyaşı döktüren bir şarkıdır. İnsanı tam kalbinden yakalayan hüzün dolu bir şarkı…
Ama Nil Burak ismini geniş kitlelere ulaştıran bu değil, arka yüzdeki şarkı, yani ‘’Tatlı Tatlı’’ olacaktır. Çünkü dışarda müzik değişmiş, tempoyu yükseltmiştir. Donna Summer’ın şahsında cisimleşmiş ‘’Disco müziği’’ başını alıp gitmek üzeredir. Ve bu rüzgar,bizide buralarda bulmuş ,etkilemiştir. Artık, daha hızlı daha yüksek tempolu şarkılar arar, bekler olmuşuzdur. Ve işte bu nedenle, ’Tatlı Tatlı’’ adlı şarkı bir anda sivrilmiş ve Burak’ın sesini –yüzünü bütün memlekete ezberletmiştir. Şat Yapım’ın öncülüğünde açılan bu ‘parlak kapı ’bir daha hiç kapanmadı; aksine, başka hep başka kapılar açtı.
Bu kapıların en önemlisi de ‘’Birisine Birisine’’ adlı plak oldu. Popüler müziğimizin iyi ve yetenekli söz yazarlarından Ülkü Aker, bir yabancı şarkı üzerine ‘’Birisine Birisine’’ adlı şarkıyı yazdı ve bu şarkı, popüler müziğimizin hep ortalarda gezmiş temposunu öyle bir yükseltti ki, o kadar olurdu. Daha ortalarda ne Zerrin Özer’in ‘’Gönül’ü vardı, ne Gökben’in Disco soundlu  ‘Samanyolu ’su; Nil Burak ve  ‘Birisine Birisine’ vardı ve popüler müziğimiz bu sayede, nasıl döneceği meçhul ‘disco’ köşesini layıkıyla dönmüş oluyordu.
45’likler 45’likleri,Lp’ler LP’leri takip edecek, Burak popüler müziğimizin ( başta Çiğdem Talu, Melih Kibar,Selmi Andak,Selami Şahin,Cenk Taşkan olmak üzere) büyük isimlerin önemli bir kısmıyla işbirliği yapacaktı.
Ne pop müziğimizin arabeskin hâkimiyet altına girdiği 80’li yıllar, ne de ‘genç dalganın daha önceki kuşakları evlerine hapsettiği 90’lı -2000’li yıllar Burak’ı etkiledi şarkılarını söyleyebilecek fırsatları her zaman buldu, bulamadığında da yarattı. Bir çok meslektaşı gibi ‘başını alıp’gitmedi;bizimle kaldı, şarkılarını söyledi.
Onun ‘adı şarkıcı’,o şarkılarını söyledi-söylüyor o söylemekten bıkmadı, bizde dinlemekten. İster uzak, ister yakın ‘ anıları harekete geçirmenin onları çağırmanın, onlara sığınmanın yollarından biridir Nil Burak… 1975-1985 arası 10 yıllık dönemi anlatan şarkılar, bu albüm, en çok da bunu görmemizi sağlayacak.

 

19 Kasım 2019 Salı

Attila Atasoy-Sitem/ Zaman Meyhanesi


Attila Atasoy- Sitem/Zaman Meyhanesi


Attila Atasoy’u ilk siyah-beyaz TRT ekranında 1977-1978 gibi ‘’Sitem’’ şarkısıyla görmüştüm. Kendisi denize nazır kayalıkların üzerinde İspanyol paça kotu ve geniş yaka çizgili gömleğiyle arz-ı endam ederken şarkısını söylüyordu. Bir görüntüde 1981-1982 yıllarından o zaman TRT renklenmişti daha doğrusu yarı renkli yayına geçilmişti. TRT yazısı yuvarlak içine alındıysa program renkli yuvarlak içinde değilse siyah-beyazdı. Bu karmaşa 1983 ‘te tamamen renkli yayına geçilmesiyle son bulmuştu. Neyse konumuza dönersek 1981-1982 yılları gibi sunuculuğunu Mustafa Yolaşan’ın yaptığı ‘’ Boğaziçinden’’ programının bir bölümünde konuk Attila Atasoy’du ‘’ Zaman Meyhanesi’ ’şarkısını denizci kostümleri ve dansçıları eşliğinde söylüyordu.
Başa dönecek olursak Türk pop’ unun özgün isimlerinden biri olan Attila Atasoy’un kırk yılı aşan müzik yaşamının en önemli durakları tek bir albümde bir araya getirildi.1974 yılında ‘’Anam/Cüce’’ adlı kendi şarkılarından oluşan ilk 45’liğini yayımlamış olan sanatçı bu ilk plak ile birlikte gelen başarıya yaslanıp kalmamış her yeni plağı ya da çalışması ile birlikte hem kişisel müzik serüvenini hem de genel olarak Türk popunu daha ileri bir noktaya taşımaya gayret etmişti.
10 Aralık 1952 Milas doğumlu olan Atasoy, müziğe karşı duyduğu büyük ilgi nedeniyle daha ilkokul yıllarında yaşıtlarının arasından sıyrılmış ve bu tutku yükseköğrenim (Eczacılık Fakültesi)yıllarında da sürmüştü. ‘’Ah Yar’’ adlı ilk bestesini henüz 16 yaşındayken yapan Atasoy, aynı tarihte (Kürşat Arıgümüş ile birlikte)’’Özüm –Sözüm ‘’grubu da kurdu. İlk plağını yayınlayacağı 1974 yılına kadar ( başta tiyatro ve televizyon olmak üzere) çeşitli alanlarda çalışan sanatçı, ilk plağın yayınlanmasından hemen sonra da, ilk Eurovision elemelerine katılmak üzere başvurusunu yaptı. 1975 yılında yapılan Türkiye finalinde , ‘’Dilenci’’ adlı şarkısıyla ikinciliği elde eden Atasoy’un, plak çalışmaları bu başarıyla birlikte iyice hızlandı. ’Dilenci’’yi ‘’Kurtulamazsın / Haberler’’, ‘’Gülmek Ya da Gülmemek /Sitem’ ’Son Pişmanlık/Bir Gün Beni Ararsan ‘’ ve ‘’Duygusuz/Bilinmez’’ adlı 45’likler takip etti. 1978 yılında Atasoy’un ilk albümü yayımlandı. ’Bir Gün Beni Ararsan ‘’olarak isimlendirilmiş bu albüm sonrası Atasoy son 45’liği olan ‘’Kışla Havası/ Günah Bende’’yi yayınlandı. Erol Sayan ‘ın iki şarkısıyla oluşturulmuş bu çalışma Türk Popunun önündeki yol ayrımını da işaret eden bir plak oldu. 45’liklerin artık giderek daha az basıldığı bir döneme girilmişti ve üstelik bu dönem artık ‘’Pop’’ damgalı değildi.
Müzik dünyasının arabesk ve oryantal havalara kendisini kaptırdığı bu yeni dönemde, Attila Atasoy pop yapmakta direnen isimlerin başında geldi. Şarkılarında Türk Müziği motiflerine yer vermekten kaçınmamış olan Atasoy, dönemin uygun şartlarına rağmen bu özelliğini abartmadı ve pop kalıplarının dışına çıkmamayı tercih etti. Atasoy, bu dönemde yurtdışında çeşitli festivallerde yarıştı.1981 yılında Tunus’ta yapılan Bizerte müzik festivaline katıldı. Bu festivalden ‘en iyi şarkıcı’ ve ‘en iyi şarkı’ ödülleriyle dönen Atasoy,1982 yılında da Altın Orfe ‘ye gitti ve burada da ‘’Fırtına’ ’adlı şarkısını seslendirdi.
Bu albüm Attila Atasoy’un bütün hit şarkılarını bir araya getirmekte. Çok parlak 45’lik döneminin bütün önemli şarkılarını başta ‘’Dilenci’’ve’’Haberler’’ olmak üzere burada.45’lik dönemini takip eden albümlerde yer almış ve diğer şarkıların arasından sivrilmiş (başta ‘’Zaman Meyhanesi’’ ve ‘’Anılar’’ olmak üzere)şarkılarda burada. Festival şarkısı ‘’Fırtına’ ’ve Atasoy’un olgunluk dönemi sayılması gereken 90’lı yıllarda yaptığı(Attila İlhan’ın bir şiiri olan ‘’Ayrılık Sevdaya Dâhil’ ’de eklendiğinde, bu albüm Attila Atasoy’un’’Best of ‘’ u haline geliyor.
Bu albüm için ‘’Ossi Müzik’’ –Hakan Eren ‘e teşekkürü borç bilirken Attila Atasoy’a şarkısında olduğu gibi ‘’Sitem ‘’ ediyor ve onu daha çok görmek – dinlemek istiyoruz. Bize yeniden Zaman Meyhanesinden Anılar söylemesi dileğiyle…
    

30 Aralık 2018 Pazar

Işıl Yücesoy - Ya Seninle Ya Sensiz


Işıl Yücesoy – Ya Seninle Ya Sensiz

Işıl Yücesoy’u ilk görüşüm tek kanallı siyah-beyaz TRT ekranında heybetli sesiyle Ya Seninle Ya Sensiz şarkısını söylemesiyledir. Ama o sadece bir şarkıcı değildir. On parmağında on marifet olan bir sanatçıdır aynı zamanda… Tıpkı Ayla Algan, Hümeyra, Zühal Olcay, Ayşegül Aldinç gibi… Oyunculuk alanında onu yine siyah-beyaz TRT ekranında ilk görüşüm ise 81-82 yayın döneminde yayınlanan; senaryosu Attila İlhan, yönetmeni Hüseyin Karakaş’a ait ‘’Sekiz Sütuna Manşet ‘’ dizisiyleydi. Kadın gazeteci Ümit’in ( Sanem Kayra) mafya ile ilişkilerini anlatan bu dizide atlı spor kulübünde onu ata binerken hatırlıyorum…  Gerçi şimdiki gençlerde onu hem oyuncu hem de şarkıcı olarak görüyorlar ya,  ben zihnimdekileri aktarmış oldum.
1945 yılında Kırklareli’nde doğan Işıl Yücesoy, sanatla iç içe bir ailede hayata gözlerini açmış. Babası müzik öğretmeni olan ve bu sayede küçük yaş da piyano çalmayı öğrenen Yücesoy ‘un dedesi Giriftzen Asım bey, halası ise Türk Tiyatrosunun büyük oyuncularından Muazzez Kurdoğlu idi. İstanbul’da devam ettiği ortaöğrenimi boyunca okulun voleybol takımının kaptanlığını yaptı. Liseyi bitirdiği günlerde Rasim paşa Spor Kulübü onu transfer etmiş, profesyonel sporcu olma yolunda ilk adımı atmıştı ki, sanat ağır bastı.
Ankara Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk eğitimi alan Işıl Yücesoy, mezun olur olmaz devlet tiyatrolarında oyuncu olarak sahneye çıkmaya başladı. Altı yıl süren bu dönemden sonra birtakım sorunlar nedeniyle devlet tiyatrolarından ayrıldı. O günlerde gelen teklifleri değerlendirerek 1975 yılında şarkıcı olarak sahneye çıkmaya başladı. Aynı yıl ilk 45 ‘liği  ‘’ Çalamazsın Mutluluğu/ Köye Geldi Bir Gelin’ ’yayınlandı.
Bu ilk 45 ‘liği Işıl Yücesoy kendi imkânlarıyla finanse etmiş, ancak 45’lik Coşkun Plak etiketiyle yayınlanmıştı. Daha ilk plağında kırk yıllık şarkıcılara taş çıkaran şarkı söyleme tekniği ve güçlü sesiyle dikkatleri üzerine çeken sanatçı günlerde tek kanallı televizyonda boy göstererek şöhretini perçinleyecek, herkes bu olağanüstü şarkıcının Türk popu için ne denli önemli bir kazanç olduğu konusunda hemfikir olacaktı.
O artık sahnelerin aranan isimlerinden biriydi. İşine gösterdiği özen ve titizlik nedeniyle gün aşırı plak yayınlanan o günlerde, ikinci 45’liğini piyasaya çıkarmak için acele etmeyen Işıl Yücesoy’un 1977 yılı içerisinde iki 45’liği yayınlandı. ‘’İçmeden Sarhoş /Açılmamış Mektup’ ’ve ‘’Sen Seni / Bir Var Bir Yok’’. Bu plakların masrafları da yine kendisi tarafından karşılanmıştı. Başından itibaren birlikte çalışmakta olduğu Fikret Şeneş ‘in, yazdığı her şarkı sözünü, söyleyecek şarkının kişiliğine ve şarkıcılık yeteneklerine göre şekillendirmesindeki ustalığı, Yücesoy’un üstün şarkıcılık performansıyla bir araya gelince ortaya yine mükemmel işler çıkmıştı. Her iki plak da, yayınlandığı dönemin en kalburüstü çalışmaları olarak müzik tarihine geçti.  
1978 yılında kendi firması Orient Plak’ı kuran Işıl Yücesoy, son 45’liğini bu firmadan yayınladı. Sahne çalışmalarında İngilizce, İtalyanca ve Rusça şarkılar söylemiş, ilk plaklarında Türkçe sözlü yabancı şarkılar seslendirmişti. Üçüncü 45’ liğinde yer alan ‘’ Sen Seni’’ plaklarında seslendirdiği ilk Türk bestesiydi. Dönemin gözde bestecisi Selami Şahin ‘in imzasını taşıyan bu şarkının kazandığı başarının ardından dördüncü ve son 45’likte bu defa iki Selami Şahin bestesi ve Halit Çelikoğlu – Ahmet Selçuk İlkan ‘ın muhteşem sözleri yer alacaktı: ’Ya Seninle Ya Sensiz/ Sen İnanma’’. Bu 45 ‘lik, özellikle A yüzünde yer alan’ ’Ya Seninle Ya Sensiz’’ o günlerin en gözde plaklarından biri oldu ve yıllar boyu birçok şarkıcı tarafından seslendirilmesine rağmen, Işıl Yücesoy ‘un dinleyenin tüylerini diken diken eden muazzam yorumuyla Türk popunun en sağlam hitlerinden biri olarak hafızalara kazandı.
Işıl Yücesoy’un ilk ve tek albümü yine Orient plak etiketiyle 1979 yılında yayınlandı. Sadece dört 45’lik plakla Türk popunda kendine ait bir ekol yaratmayı başarmış bu müthiş şarkıcının bir albüm dolusu şarkıyla karşımıza çıkması doğrusu az şey değildi. Bu albümde tıpkı 45’likler gibi Yücesoy Un hiçbir zaman işin kolayına kaçmamasının, her zaman en iyisini bulana dek uğraşıp didinmesinin getirdiği kusursuzluğu taşıyordu.
Popun klasikleri arasına girecek Can Arpaç –Selmi Andak imzalı ‘’Çıkmaz Sokak’’ başta olmak üzere her şarkısıyla dört dörtlük bu albümde Işıl Yücesoy ilk kez kendi bestesini seslendiriyor, bu alanda da ne denli iddialı olabileceğini ispat ediyordu. ’Bir Evet Yeter’’ adı verilmiş bu albüm onun şarkıcılık kariyerinin son plağı oldu. Sonrasında kendi isteğiyle müzik piyasasından çekilmiş ve tiyatro-sinema-dizi sektörüne geri dönen Yücesoy ‘un 1981 yılında kaydedilmiş ancak yayınlanmamış Avni Uygun bestesi ‘’Seviyorum’’ adlı şarkısı da bu albümle dinleyici karşısına çıkıyor.
Ve Işıl Yücesoy yine üretiyor çalışıyor… Haziran 2016 da önce ‘’Zamansız ‘’ albümü, aynı yıl ve ay da ‘’Çocuk Diskosu ‘’ adlı çalışmada ‘’Fış Fış Kayıkçı ‘’ çocuk şarkısını seslendirir. Eylül 2017 ‘de ‘’Hayat Herkese Aynı/ Neden ‘’ çalışması yayınlanır. Aralık 2018’de Hani Ben teklisi çıkar Ossi Müzikten. Ya Seninle Ya Sensiz diyor ve Işıl Yücesoy’u dinlemeye ve izlemeye devam lütfen…

8 Aralık 2017 Cuma

Bir Yaşam Öyküsü Size : Hani-Neco

Bir Yaşam Öyküsü Size: Hani – Neco

Nejat Tahir Özyılmazel ya da bizim onu tanıdığımız adıyla Neco… Şimdi ki gençler Tatlı Hayat ve birkaç televizyon dizisinden tanısalar da; o dünya çapında bir şarkıcı olduğunu yurtdışında katıldığı festival ve yarışmalarda defalarca kanıtlamış yıllar boyunca yaptığı çalışmalarla popüler müzikle ilgilenen herkesi derinden etkilemiş çok iyi bir şarkıcıdır.
İlk müzik çalışmalarına 1964 yılında Altın parmaklar orkestrasıyla başladı. Farklı orkestralarda geçen günlerin ardından 1968 yılında İlhan Feyman Orkestrası’na katılacak, ilk radyo emisyon programını bu gurupla birlikte gerçekleştirecek ve Neco ismi ilk defa bu programla gündeme gelecekti.
Olağanüstü şarkıcılık tekniği ve performansıyla müzik çevrelerinde dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Neco,1969 yılında Şerif Yüzbaşıoğu orkestrasına katıldı. 1970 yılında İstanbul Gelişim Orkestrası’nı kuran grubun içinde yer aldı. O yıllarda dünyayı kasıp kavuran’’Hair’’ müzikalinin Türkiye versiyonunda Gülriz Sururi / Engin Cezzar tiyatrosunda başrollerden birini oynayarak adından söz ettirdi.
İlk 45’liği ‘’Gülmeyi Unutan Adam/Ne Bu Halimiz Böyle’’ 1974 yılında yayınlandı. O günlerde dinleyicilerinin karşısına palyaço ‘’imajıyla’’ çıkarak şarkıcılık yeteneğini şovla bütünleştirecek ve bu alanda da bir öncü olacaktı. Çiğdem Talu’nun, şarkıları orijinallerinden daha etkili kılan usta işi sözleri ve Neco’nun teatral tatlar da içeren yorumuyla bu ilk 45’lik, dönemin öne çıkan plaklarından biri oldu. İkinci 45’liği ‘’Pembe Panter/Kızmayın Bana’ ’Neco’nun bu defa Mehmet Teoman imzalı sıra dışı şarkı sözleriyle popüler müzikte daha önce denenmemişlerin peşinde koşacağını bir kez daha gösteriyordu.
Yıllar sonra dahi pop müziğin en eğlenceli şarkılarından biri kabul edilen ‘’Pam Pam’’ve yine Çiğdem Talu’nun duyarlı sözleriyle kadınlar için yazılmış şarkılarından biri olacak ‘’Onlar’’ Neco’nun 1976 yılında yayınlanan üçüncü 45’liğinde yer alan şarkılardı. Aynı yıl Sopot Müzik Festivali’nde hem ikincilik ödülünü alacak, hem de ‘’en iyi şarkıcı’’ ödülüne layık görülecekti. Bu onun yıllar boyu yurtiçinde ve yurtdışında birçok festival ve yarışmada kazanacağı başarıların ilk habercisiydi.
İlk 33 devirliği plağı olan ve bir yüzü tamamen İngilizce şarkılardan oluşan ‘’Neco Mucizesi’ ’adlı albümde 1976 yılı içerisinde yayınlandı. Popüler müzikte her çizgi üstü işin altına imza atmış birkaç isimden biri olan Ali Kocatepe’nin prodüktörlüğünde yayınlanan bu albüm, Neco’nun ne kadar emin adımlarla zirveye doğru ilerlediğinin de ispatı gibiydi.
1977 yılında yayınlanan beşinci 45’liği ‘’Kıyamet Günü/Seni Bana Katsam’’ da bu defa şarkı sözü yazarı olarak Fikret Şeneş’le çalışacak ve bu işbirliği de mükemmel sonuçlanacaktı.1978 yılında Mehmet Teoman – Cenk Taşkan imzalı iki şarkıyı ‘’Bir Artist’’ ve ‘’Sen Kimsin’ ’plak yaptı. Neco’nun son 45’liği ‘’Vay Vay/Vatanım’’,1979 yılında yayınlandı. Bu plakta Türk popunun dört dörtlük şarkı sözü yazarlarından Ayşe Irmak Manioğlu ile ilk kez çalışacak, bu işbirliği 1981 yılında yayınlanan ikinci Neco 33’lüğü ‘’Dört Mevsim’’ de de sürecekti. Bu albümde Selçuk Başar, Garo Mafyan ve Olcayto Ahmet Tuğsuz gibi her biri tek başına bir albümü sürükleyebilecek güçte isimlerle birlikte çalışan Neco, ilk kez dinleyici önüne çıkardığı kendi besteleri ile de dikkatleri üzerine çekti.
Eurovision şarkı yarışmalarının Türkiye tarihinde en çok adı geçen şarkıcılarından biri olan Neco,1982 yılında Olcayto Ahmet Tuğsuz ’un muhteşem bestesi ‘’Hani’’ ile yarışmada Türkiye’yi temsil etti, profesyonelliği ve üstün performansıyla yarışmanın parlayan yıldızlarından biri oldu. Bu albümde ‘’Hani’’nin yanı sıra Neco’nun yıllar boyu Eurovision Türkiye finallerinde yarışmış birçok şarkısı da gün ışığına çıkıyor. 1985 Türkiye finallerinde yarışmış ancak daha önce hiç yayınlanmamış iki Neco ve Nükhet Duru düeti ise bu seçkinin en büyük sürprizleri.
Son albümünü 1989 yılında yayınlanan Neco, sonrasında albüm yayınlamasa da şarkı söylemeye ve sahneye çıkmaya devam etti. 1989 yılında Gencay Gürün yönetmenliğinde sahnelenen Evita müzikalinin Türkiye versiyonunda dünyadaki emsallerinden bir nebze aşağıda kalmayan Che yorumuyla bir kez daha herkesi kendine hayran bırakacak; Türkiye’nin yurtdışında en çok ödül alan sanatçısı olma unvanını boşuna kazanmadığını kanıtlayacaktı.
Türk popunun en şaşalı günlerinden bir sayfa daha bütün göz alıcılığıyla açılıyor. Hem de hiç yıpranmamış hiç eskimemiş, değerinden bir nebze kaybetmemiş olarak… Tıpkı şarkısında söylediği gibi: ‘’İşte Bir Yaşam Öyküsü Size! ’Müziğe adanmış bir yaşamın şarkılı öyküsü…
Birde bütün bu satırlardan sonra yazarın keşke dediği şeyler var: Keşke ‘’Pembe Panter ‘’şarkısı da bu seçkide yer alsaydı. Keşke 1982 Eurovision unda söylediği ‘’Rönesans’’ ve ‘’Gramofon’’ şarkıları da bu albümde olsaydı. 1989 da çıkardığı albümde yer alan Grup Gün doğarken ‘e ait önce Beş Yıl Önce On Yıl Sonra nın seslendirdiği ‘’Hayallerimi Bırak ‘’ şarkısı ile 1978 yılında Brasil Tropical Show da Ajda Pekkan la düet yaptığı orijinali Ornella Vanoni ye ait olan ‘’Samba Della Rosa ‘’ şarkıları da bu albümde yer alsaydı.  Ancak bu keşkelerin sonu gelmez… Dileyelim ve umalım ki Ossi Müzik-Hakan Eren’den ikinci bir Neco seçkisine …


13 Haziran 2016 Pazartesi

Nasıl geçti habersiz / Sahibinin sesi…                                                                                          
                                                                                                                     Anne ve Babama…
Bir başkaydı Yeşilçam önceleri masalsı melodramlarını küçümseyip burun kıvırdığımız daha sonraları samimiyetine inanarak bağrımıza bastığımız… Birlikte gülüp birlikte ağladığımız…
Benim kişisel hikâyemde de Türk filmlerinin izlerini bulmak mümkün… Anne ve Babamın tanışmaları ile birbirlerini sevmelerini sağlayan şarkıda ‘’Nasıl Geçti Habersiz’’ olmuş; Babamın bizi zamansız ve erken terk etmesiyle annem öksüz bir serçe bizlerde kolu kanadı kırık yavruları olarak kalmış oluyorduk…
Yeşilçam’ın gizemli dehlizlerine dönecek olursak… Belkıs Özener’de yılların üzerinden ‘’Nasıl Geçti Habersiz’ ’diyebileceği gizli yıldızlarından birisi.1955’te henüz 16 yaşındayken bir ses yarışmasında birinci olduğunu ve bu başarı üzerine Tepebaşı Gazinosun ’da sahneye çıktığını öğreniyoruz. Sonrasında Alâeddin Yavaşça, Radife Erden ve Zeki Duygulu’dan alınmış dersler var. Ülkenin en ünlü en popüler isimlerinden biri olan Gönül Yazar ile aynı aileden geliyor olmak bile onu kararsızlığa itmemiş. Kız kardeşinin yaptığının tam tersini yapmış Özener…1940 yılında doğan Özener, henüz 19 yaşındayken evleniyor ve uzun sayılmayacak bir zaman diliminde Benek, Bengü ve Barkın adlarını verdiği üç çocuk sahibi oluyor. Bu durum sanatçıyı muhtemelen bir yol ayrımına getirip bırakmış olmalı… Şan şöhret mi, aile ve çocuklar mı?
Belkıs Özener seçimini ikinciden yana yapıyor. Yapıyor ama müziğe olan tutkusu kolay baş edilebilir bir şey olmadığı için kararın verilmiş olması tek başına çok da anlamlı olmuyor. Yaşamın her evresine sızmış olan müzik tutkusu Belkıs Özener’i yeni arayışlara iter. Müziğin sürebilmesi için, aileden çocuktan yana verilmiş kararı yerle bir etmeyecek bir biçim ya da formül bulunması gerekmektedir. Ama hemen olmasa da, bir zaman sonra, Özener’in bulmak istediği formülün en mükemmelini Yeşilçam sunar sanatçıya. 60’ların ikinci yarısında,’’müzik’’sinemamız içinde belirgin bir unsur olmaya başlamıştır. Bu durumda,(çoğunlukla ‘’ses’’leri olmadığı için)şarkı söylemeyi beceremeyen yıldızların yerine şarkılarını seslendirecek şarkıcıları arayıp bulma mecburiyetini doğurmuştur. Tek derdi şarkı söylemek olan Belkıs Özener’den daha iyisi yoktur bu iş için. Hem şarkılar tertemiz bir şekilde söylenecek, hem de bu şarkıları seslendiren isim(Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik’in )önüne geçmeye çalışmayacak, ünlerini gölgelemeye niyetlenmeyecektir. Yeşilçam’ın firmaları ve oyuncuları, hayal dahi edilemez birini bulmuşlardır bu iş için. Öyle bir isim bulunmuştur ki; bu şahıs arkaya geçip şarkıları söyleyecek, sonra da ortaya çıkan ‘’ürün’ ’den hiçbir pay talep etmeyecektir.
Böyle başlayan Belkıs Özener-Yeşilçam işbirliği, sinemamızın tam bir şarkılı furyaya kendini kaptırdığı 70’lerin ilk yarısında en üst seviyesine ulaşır. Başta sinemamızın dört büyük yıldızı olmak üzere, hemen hemen her kadın oyuncumuz (her nedense) her filminde şarkıcı olmaya başlamış ve bu da sürekli olarak şarkıları söyleyecek birilerine duyulan ihtiyacı artırıp durmuştur. Sinemanın patronları, kimi zaman seçimlerini Sevim Şengül, Handan Kara, Nesrin Sipahi, Semiramis Pekkan, Kâmuran Akkor ve benzerlerinden yana yapsa bile, dönüp dolanıp kapısı çalınan Belkıs Özener’dir. Çünkü diğer şarkıcıların büyük bir bölümü filmin jeneriğinde, ilanlarında fazladan bir yer kapmaya çalışmakta,(bazen haklı bazen haksız olarak)filmin yayacağı ışığın bir bölümünün kendilerinin üzerine düşmesini istemektedirler. Öte yandan, tek isteği jeneriğin herhangi bir yerinde ;’’Şarkıları seslendiren: Belkıs Özener’ ’gibi itiraz edilmez bir şey olan biri vardır. Böyle biri olunca da en çok tercih edilen o olacaktır. Filmler arka arkaya çevrilir, şarkılar durmadan çınlar: ’Buruk Acı’ ’Artık Sevmeyeceğim’ ’Kıskanırım Seni Ben’’…
Filmin hiçbir karesinde görünmeden yalnızca şarkı söyleyerek bir filmin ‘’başoyuncusu’ ’olmak mümkün mü? Teorik olarak değil Ama Belkıs Özener bunu başarabilmiş biri. Onun dolu dolu hayatından seçilmiş sınırlı sayıda şarkıyı bize ulaştıran Kalan Müzik’e teşekkür etmemiz lazım.
Önceleri siyah beyaz filmlerde duygu yüklü şarkılar renklenen Yeşilçam ile birlikte neşeli eğlenceli şarkılar söyleyen; yüzler değişse de değişmeyen ses Belkıs Özener yani sahibinin sesi ve onun emeğini ayakta alkışlayan biz sevenleri… Şarkılarını dinlemeye devam lütfen…
                                                                                                                       
                                                                                                                                     9.6.2016

                                                                                                                                   Mert Dirim

2 Haziran 2016 Perşembe

Mektubumu Buldun mu?

Bu şarkıyı Göksel’in 2009 yılında yaptığı albüm ile hatırlayan gençler olabilir ama bu da Göksel’in yaptığı cover çalışmalardan biriydi. Yanlış anlaşılmasın cover çalışmalara karşı değilim hatta Göksel gibi işini iyi yapan birinin elinden çıkma bu tarz çalışmalara gönlümüzü açıyoruz ferah ferah…
Ne diyordum? Evet, bu çalışma Gönül Yazar’ın 1970 yılında yaptığı sözleri Fikret Şeneş ‘e düzenlemesi Norayr Demirci ‘ye ait bir 45’liğiydi. 2006 yılında Ossi müzik’ten çıkan En İyileriyle Gönül Yazar albümünde de yer aldı.
Gönül Yazar’ın müzikal serüveni 50’li yıllarda düzenlenen bir yarışmada ‘’Ses Kraliçesi’’ seçilmesiyle birlikte başladı. Bu ‘unvan’ ya da ‘ derece’nin ardından, Yazar kısa bir zaman içinde ‘zirve’ye ulaştı ve hep orada kaldı. Hala da oradadır. ‘’Taş bebek’’ unvanını alacak kadar güzelliği dillere destan olan bu sanatçımız sahnelere adım attığı ilk günden itibaren herkesi etkiledi. Yazar, mükemmel ve dokunaklı ses rengi, renkli kişiliği ve hoş sohbeti ile ‘ Show Dünyası’nın gökte ararken yerde bulduğu bir isim oldu ve yıllar su gibi akıp giderken Yazar ne ününden ne de bu özelliğinden bir şey kaybetti. Hatta aksine, sanatçı her zaman her türden yenilik ya da gelişmeyi takip etti, hiç durmadı ya da oturmadı. Hep çalıştı, hep değişti. Değişmeyen tek şey Gönül Yazar’ın güzelliği ve zarafeti-inceliği oldu; bir de, hangi türde söylüyor olursa olsun, seslendirdiği her şarkıya canından can katması o şarkıyı olabilecek en yüksek noktaya çıkartması…
Yazar’ın büyük bir kısmı Ossi müzik’in bu albümüyle ( Yıllar yılıdır tozlandıkları, unutulup kaldıkları bantların ve plakların üzerinden kurtarılarak) önümüze getirilmiş ‘pop şarkıları’da böyledir. Tamamı renkli tamamı çok çok iyi seslendirilmiş bu şarkılar Yazar’ı ( bir Türk Müziği yorumcusu olmanın yanında) bir pop şarkıcısı konumuna da getirmişti. Ama öte yandan da bu işten asıl kazançlı çıkan pop müziğin bizzat kendisi olmuştu.60’lı yılların hemen başında ortaya çıkmış ve kendisini geniş kitlelere kabul ettirme savaşı vermekte olan bu müzik türü, Yazar gibi geniş yığınları etkilemiş bir sanatçının sesiyle neredeyse her evde çınlar olmuş alınması uzun yıllar sürecek bir mesafeyi, Yazar’ın pop şarkıları sayesinde bir iki yıl gibi kısa bir zaman içersinde almıştı.
Yazar’ın bu ‘pop’ işini bir macera gibi görmeyip çok ciddiye aldığına dair sayısız işaret var. Yazar, bu tür şarkıları diğer meslektaşları gibi ‘’ Bu gün bunlar var ama yarın olmayacak’’ diye özetlenebilecek bir ‘mecburi seslendirme’ olarak görmemiş, bu şarkıları(en az bir pop şarkıcısı kadar)çok ciddiye almış ve bu alanda daha iyi olabilmek için durmadan çalışmış, kendisini geliştirmiştir. Plak firmalarının kendisine sunduklarıyla, önerdikleriyle yetinmemiş; her zaman alanında ’en iyi’ olanlarla çalışmayı tercih etmiştir. Söz yazarı olarak Fecri Ebcioğlu, Fikret Şeneş, Ülkü Aker; Aranjör olarak Emin Fındıkoğlu,Norayr Demirci,Esin Engin,Attilla Özdemiroğlu;Orkestra ya da grup olarak Süheyl  Denizci orkestrası,Okan Dinçer ve Kontrastlar,Kanat Gür Orkestrası,Durul Gence 5’lisi,Şevket Uğurluer Orkestrası,Selim Özer Orkestrası,Üstün Poyraz Set,Doruk Onatkut Orkestrası’nı tercih etti.Bütün bu isimlerle her şeyin daha iyi olacağını düşündü-gördü ve yanılmadı. Asıl alanı olan Türk Müziği ve sonraki tutkusu olan pop arasındaki ‘İmaj’ farkını da anında görüp tedbir aldı. Bir ‘assolist’in giydikleri çıkardıkları, hatta genel olarak ‘duruş’u, bir pop şarkıcısından başka olmalıydı. Yazar’ın bu iki alan arasında farklı (saç, makyaj, kostüm ve diğer ayrıntılarla zenginleştirilmiş)’iki yüz’ ile gezinmiş olması, derli toplu ilk imaj çalışmasının da Yazar vasıtasıyla gündemimize getirildiğine işaret ediyor.’’Bir işi ya tam yapacaksın ya da yapmayacaksın’’ der gibiydi Gönül Yazar.
Ossi müzik’in bize sunduğu Gönül Yazar ‘ın pop diskografisinde , ‘’Buruk Acı’’dan ‘’Nisan Yağmuru’’na,’’Çapkın Kız’’dan’’Aşk Hikayesi’’ne,’’Arkadaşımın Aşkısın’’dan ‘’Mektubumu Buldun mu’’ya  kadar hemen hemen her parlak nokta yer almakta.Yazar’ın ününü,popülerliğini tehlikeye atarak girdiği bir alandan nasıl alnının akıyla çıktığına dair çok iyi bir belge bu albüm. Bu şarkıların her biri çok kıymetli bir mücevher. İster 2009 yılında Göksel coverlasın ister şarkının asıl sahibi 70’ten günümüze 2006’ya taşısın bu albüm yılların dokunamadığı, eskitemediği, yıpratamadığı; bu biryana değerine değer kattığı onlarca mücevherden oluşan bir hazine.
                                                                                                                      Mert Dirim