12 Mayıs 2016 Perşembe

Selam Ben Geldim Yine / Çık Ortaya Çık…

77 yazı olmalı… Kuşadası mocamptayız… Ailece geçirdiğimiz ve geçireceğimiz nadir tatillerden biri… Çadırda kalıyoruz. Deniz, kum, güneş… Akşamüzeri çay bahçesinde meyvasuyumu yudumluyorum. Beyaz demir koltuklara renkli lastik geçirilmiş… Arkadan hoparlörden bir ses yükseliyor : ‘’ Selam Ben Geldim Yine ‘’ diyor şarkıcı… Sesi çok tanıdık Ajda Pekkan’a benzetiyorum ama hayır bu daha farklı bir ses kendine özgü…

Evet, bu ses Sevda Karaca nüfus kâğıdında yazan ismi ile Hanife Sevda Karaca… Çakmak çakmak gözleri anlamlı ifadesi ile o tarihten itibaren hep takip edeceğim güzel ve iyi bir ses… 5 Ekim 1956’da Ödemiş’te doğmuş. Çamlıca Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra 2 yıl Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisinde iç mimarlık eğitimi almış. Bizlerin onunla tanışması ise 1971 yılına rastlar. Günaydın/Saklambaç Gazetesinin düzenlediği sinema güzeli yarışmasına katılır. 1971 Türkiye Sinema Güzeli olarak seçilir. Aynı yıl ülkemizi İtalya’da Algero şehrinde temsil eder ve bu seferde ‘’1971 Avrupa Sinema Güzeli ‘’ seçilir.

Türkiye’ye döner dönmez film teklifleri alır. Turgut Demirağ’ın ‘’Üç Kızgın Cengâver’’ filminde oynar. İkinci filmi sinema yaşantısına çok şey katacak bir film olur. Bu sefer karşısında Yılmaz Güney vardır ve ‘’ Sahtekâr’’ ile iyi bir başlangıç yapar. İşte bu arada gazinocular devreye girer. İlk teklif gazinocular kralı Fahrettin Aslan’dan gelir. Okul yıllarında konserlerde şarkı söylediği için sahne fikri korkutmaz onu. Esin Engin ve Rıza Silahlıpoda ile tanışır ve müzik çalışmalarına başlar. En sevdiği caz türü şarkılar söylemektir ama bu tür şarkıları gazino sahnesinde söyleyemeyeceği için yepyeni şarkılar ezberlemeye başlar. Rıza Silahlıpoda ile olan çalışmaları kısa zamanda aşka dönüşür. Bebek Maksim’de Rıza Silahlıpoda Ritm 68 eşliğinde sahneye ilk defa çıkar. Bir süre sonra sesine Ayten Alpman’ın söylediği şarkıların daha iyi uyduğunu düşünür ve repertuarına çoğunluğu Ayten Alpman şarkılarını alır.

18 Haziran 1973 yılında Rıza Silahlıpoda ile ilk evliliğini yapar. 11 ay gibi kısa süren bir evlilik olur. Bu arada Kervan plak ortaklarından Yaşar Kekava’nın ısrarlı teklifleri devam etmektedir. Nihayet plak yapmaya karar verir. Fikret Şeneş ile tanıştırılır.’’ Verdiğin Söz Bu muydu /Ayrılan Yollar’’ ile plak dünyasına girdiğinde takvimler Mayıs 1977’yi göstermektedir. TRT’de görülmeye başlar. ‘’ Selam Ben Geldim Yine’’ diyerek. Fikret Şeneş O yıllarda Ajda Pekkan’a yazdığı güzel sözler gibi şarkılar yazdığından herkes ister istemez ‘’ acaba Ajda Pekkan’ımı taklit ediyor’’ der. Oysa bu düşünceler yalnızca şarkı sözlerinden yansıyan hisler olarak kalır. Bu sefer Türk popunun diğer başarılı söz yazarlarından Ülkü Aker vardır Sevda Karaca’nın yanında… ‘’Tanımazsın Beni/Çık ortaya’’ şarkıları herkesin diline yerleşir.

Bu arada ilk Lp çalışması ‘’ Selam’’ piyasaya çıkar. 1979 yılında Pazar günleri TRT’de yayınlanmakta olan ‘’Gong Show’’ da şarkı söyler, dans eder. Aynı yıl TRT’de oldukça ilgi çeken ve başrollerini Hulusi Kentmen ve Gülistan Güzey’in oynadığı ‘’Parkta Bir Sonbahar Günüydü’’ dizisinde oynar.1980 yılında bu defa Kervan Plakla ortaklığını bitirip Yaşar Plağı kuran Yaşar Kekava Hesabına ikinci Lp’si olan ‘’Beni Düşün’’ yayınlanır. TRT denetiminden bir türlü şarkıları geçmez ve bu albüm ile istediği çıkışı yapamaz. Plak sektörü krize girmiş ve birçok şarkıcı plaklarında ve sahne çalışmalarında arabesk okumaya başlamıştır.

1980 yılının başlarında ilk defa Kadir İnanır’la ‘’Gazeteci’’ filmi için kamera karşısına geçer. Türk sinemasında 40’a yakın filmde oynar. Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Fikret Hakan gibi birçok yıldızla film çevirmiş olur. Özel hayatı çalkantılı geçer. Önce Osman Diper ardından Abdi Ülgen ile evlenip ayrılır. Mart 1999’da yapılan incelemelerde pankreas kanserine yakalanır. Kanserle mücadele etmekte kararlıdır ama bu seferde maddi gücü yetersizdir. İmdada Popsav yetişir. Birçok sanatçı arkadaşının katılımıyla bir gece yapılır. Geliri ile tedavisi gerçekleştirilir.


Şimdilerde sağlığı yerinde bir Sevda Karaca var. Televizyon dizilerinde yan rollerde izliyoruz kendisini … Ama daha çok görmek ve hatırlamak istiyoruz onun içinde şarkısında dediği gibi sesleniyoruz ona ‘’Çık Ortaya Çık’’…

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Beş yıl sonra on yıl sonra yaşlansak da genç kalsak da…

80’ler… Acı ve karalık yıllardı. Herkes için farklı hikâyesi var. Örnek olarak bu satırların yazarı için babasını kaybetmesini verebiliriz. Ama ülke için daha vahim sonuçları olmuştu.’’Asmayıp da besleyecek miydik’’zihniyeti… Yeşil kuşak oluşturma projesi ile imam hatip liseleri ve kuran kurslarıyla yine bu dönemde şimdiki zamanın tohumları atıldı.
İşte konumuz bu yıllarda geçiyor. Beş yıl önce on yıl sonra grubu bizim yerli Abba mızdı. Aslında yapımcı Yeşil Giresunlunun Balet plak adına yaptığı bir albüm projesiyle 1982 yılında kuruldular. Atakan Ünüvar, Nilgün Onatkut, Mehmet Horoz ve Şebgül Tansel’den oluşuyordu ilk grup ama Şebgül Tansel ‘in ayrılmasından sonra gruba Esma Erdem katıldı ve yollarına bu şekilde devam ettiler.80’li yıllar Sezen Aksu ve şarkıları demekse 70’lerde Ajda Pekkan ve şarkıları demekti. Onlarda çoğu Ajda Pekkan şarkılarını alıp plakların bir yüzünde potpuri şeklinde söylediler. Plağın diğer yüzünde ise eski Yeşilçam şarkılarını seslendirdiler.
Bu şarkılar ve grup hepimize ilaç gibi gelir. Adalet Ağaoğlu’nun dediği gibi ‘’80’lerde intihar edemeyeceksek içecek ya da kendimizi şarkılara vuracaktık.’’
1983 yılına gelindiğinde yine Balet Plak adına Beş Vals On Tango albümünü yayınlarlar. Plağın bir yüzünde valslar ve tangolar diğer yüzünde ise Eurovision şarkılarının Türkçe versiyonları vardır.
Eurovision demişken Beş Yıl Önce On yıl Sonra grubu da Eurovision elemelerine katılır. 1983 yılında sözleri Aysel Gürel bestesi Atilla Özdemiroğlu’na ait ‘’Atlantis’’ şarkısıyla Türkiye elemelerinde ikinci olurlar.1984 yılında ise sözleri Ülkü Aker’e bestesi Selçuk Başar ‘a ait ‘’ Halay’’ şarkısıyla ülkemizi Lüksemburg da temsil ederler. 37 puan alarak 12. olurlar. Bu o güne kadar aldığımız en iyi sonuçtur. Beklediğimiz hasret kaldığımız derece elbette bu değildir ama sıfır puanla sonuncu olduğumuz bir sene önceki ‘’Opera’’sonrası çok hoş bir derece gibi gelir.
1984 yılında Nükhet Duru’nun ‘’Her Şey Yeni ‘’ albümünde ‘’ Sen Yeter ki İçten Bir Gülüver ‘’ adlı kalipso şarkısına eşlik ederler. Ama asıl patlamayı 84 ‘ü 85’e bağlayan yılbaşı gecesi yaparlar. Ajda Pekkan ile onun şarkılarıyla ünlü olmuş grup Beş Yıl Önce On Yıl Sonra bir araya gelerek Balet plak adına bir albüm yaparlar. İçinde İngilizce, Fransızca ve İtalyanca şarkıların coverları vardır.
İlk albümleri Odeon müzikten 1983’te çıkardıkları Beş Vals On Tango albümleri ile 1985’te Ajda Pekkan ile çıkardıkları albümler Ossi müzikten çıktı ve albüm olarak yeniden basıldı. Beş Yıl Önce On Yıl Sonra 1985’te Extra ve 1987’de 1987 albümlerini yaparak dağılırlar. Daha sonra Atakan Ünüvar çeşitli kereler grubu bir araya getirmeye çalışır ama olmaz, o yıllar o sihir ve tılsımı bir daha yakalayamazlar.
80’ler… Rüzgâr gibi geçti. Kimi zaman poyraz kimi zaman lodos… Ama hep parçalı bulutlu hep gözü yaşlı… Biz yinede umudumuzu kaybetmeden Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’ya kulak verelim: Sahi nasıl diyorlardı potpurilerinde ‘’ Beş yıl sonra on yıl sonra yaşlansak da genç kalsak da’’

                                                                                            Mert Dirim                                                                                                                   
           80’ lerin Müzikal Yolculuğu…

Hayat kimseye adil davranmıyordu… 80’li yıllarda çocukluğunu ve ergenliğini yaşayanlar içinde durum farklı sayılmazdı. Ama burada bu yazının amacını belirtmekte fayda var. Bu yazı 80 öncesi ya da sonrasındakiler için hayat ne kadar olumlu ya da olumsuzdu demek değil; o yıllara ve müziğine bir çocuğun ve ergenin gözünden bakabilmek…

12 Eylül’ ün hemen ertesiydi; o yıllarda bir şehirden diğerine gidilirken özellikle şehre giriş çıkışlarda kontrol noktalarından geçilir otobüs durdurulup kimlik kontrolü yapılırdı. Yine böyle bir yolculuk sırasında annem ile beraberdik ve aynı işlem gerçekleşiyordu. Annem nüfus cüzdanlarını hazırladı bekliyorduk. Gelen asker : ‘’ – Çocuğunkine gerek yok! ‘’ dedi. Çok bozulmuştum. Çocuk olup da büyüyemediğimden mi bir an önce büyümek adam yerine konmak istediğimden mi bilemeyeceğim… Çocukluk işte!  Ama o gün pencere kenarından martıları ve uçurtmaları seyrederken bunları düşünmüştüm. Yıllar sonra dönüp bakınca o zaman büyüklerin yerinde olmak istermiydim? ASLA! Gerçi artık kimlik kontrolüne bile gerek yok. George Orwell ‘ ın 1984 romanındaki Büyük Birader Bizi İzliyor önce yarışmalarda kullanıldı ardından mobese kameraları ile şehirlerdeki suçluları yakalamak için kullanılıyor. Kredi kartı numaralarından bilgisayarların İ.P. numaralarına, e-mail adreslerine kadar her yerden her yönden takip edilebilme imkânına sahibiz…1980’ lerin kimlik kontrolü farklı açılardan farklı biçimlerde yine bizleri izliyor…

1980’lerin müzikal kimliğine gelecek olursak, açılışını siyah-beyaz televizyon ekranında Hasan Mutlucan ve kahramanlık türküleri yapmıştı. Ancak ülkenin geçirdiği değişimle beraber türkülerin yerini acı dolu arabesk alıyordu. Aslında doğu ile batı arasında sıkışmamızın bir sonucu olarak kökeni 70’ li yıllara dayanan ve şehrin varoş kesimine hitap eden bir müzik türü o çevreye ait kahvehanelerde, minübüslerde dinlenirken 80’ lerle beraber tüm ülkeye yayıldı. 70’ li yıllarda Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Neşe Karaböcek, Esengül gibi şarkıcılar bu tarzda eserler veriyordu. 80’ li yıllarla beraber İbrahim Tatlıses’ ten Müslüm Gürses’ e,  Bergen den Tüdanya’ ya, Kibariye den Gülden Karaböcek’ e, Küçük Emrah’ tan Küçük Ceylan’ a kadar her boydan her yaştan kişi arabesk söyler hale gelmişti.

Eğer bu bir yolculuksa üç ana mola yeri ya da durağı olacak gezinin, bunlar; parke taşlı çay bahçeleri, gıcırdayan tahta sandalyeler ve açık hava son olarak denizyıldızlı begonvilli sayfiye yerleri…

Parke Taşlı Çay bahçeleri…

Kırkikindi yağmurları bitince ilkyaz gelirdi. Ailece çay bahçelerine gidilir; akasyalar, salkımsöğütler, çınar ağaçlarının gölgesinde sardunyalar, papatyalar, ful baharlar, akşamsefaları mis gibi kokan hanımeli ve leylaklar arasında büyük beyaz işlemeli demir koltuklar ile ( o zaman ferforje denmiyordu! ) mermer masalarda oturulurdu. Aynı zamanda piyasa yeriydi bahçeler; genç kız ve erkekler göz göze gelir, çocuklar bisiklete biner, oyun oynarlardı. Parke taşlar günün yakıcılığı tozu toprağı almak için hortumla yıkanır, hoparlörden içerdeki pikaptan yükselen neşeli-eğlenceli pop 45 ‘ lik plaklar yankılanırdı. 70’ li yıllarda durum böyle iken 80’ li yıllarla beraber önce kasete geçildi sonrasındaysa pop’ un yerini, başını Ferdi Özbeğen’ in çektiği; Ümit Besen, Nejat Alp, Arif Susam ve muadili piyanist şantörler aldı.

Bir diğer kol ise başını Yıldırım Gürses’in çektiği Türk Sanat Müziğini çok sesli hale getirme çabasıydı; bayan şarkıcılarda Emel Sayın, Yüksel Uzel, Samime Sanay, Muazzez Abacı ve Müşerref Akay ( Tezcan ) ; erkek şarkıcılarda ise Yıldırım Gürses, Metin Milli, Faruk Tınaz ve Zekai Tunca 80’ ler de sesleriyle çay bahçelerini ve yaşamımızı doldurdular.

Pop müzikten ise Nükhet Duru ve Erol Evgin Türk Sanat Müziğine geçiş yaparlar ardından Ajda Pekkan dan Nilüfer’e, Zerrin Özer’ den Yeliz’ e tüm popüler müzik söyleyen sesler alaturka ve arabesk e yönelir. Sezen Aksu ise ‘’ Firuze ‘’ ile örtülü arabesk e yelken açar.

Gıcırdayan Tahta Sandalyeler Ve Açıkhava…

Bir başkaydı yazlık sinemalar… Tüm günün yorgunluğu, sıcaklığı püfür püfür esen gecelerde; gıcırdayan tahta sandalyelerde çekirdek ve patlamış mısır yenilip gazoz içilerek, iki film birden izleyerek atılırdı. Genellikle kış sezonunda çok tutulan iş yapan filmler yazın tekrar gösterime sokulurdu. Görsel bir şölendi sinema özelliklede müzikal filmler… Grease, Flashdance, Dirty Dancing, Lambada, Fame… Irene Cara Flashdance filminin soundrack ‘ ı  ‘’ What A Feeling ‘’ ile sinemalarda eserken Fame dizisinin aynı adlı müziğiyle de televizyondan 80 gençliğine ulaşır.

Şüphesiz bir başkaydı denilebilecek 80’ li yıllar özelliği tiyatro sahnelerinde müzikaller dönemidir. Aslında kökeni opera ve operetlere dayanan müzikaller cumhuriyet döneminde Lüküs Hayat operetiyle başlamıştı ardından Kiss Me Kate, Damdaki Kemancı, My Fair Lady, Sokak Kızı İrma, Keşanlı Ali, Hair gibi denemelerde yapılmıştı. Ama 80’ ler de yıldız oyuncuya dayalı parodi ve skeçlerin süslediği bu dönem Şan Tiyatrosu ve Egemen Bostancı ile anılır. Önceki yıllarda işçi tiyatroları, slogana yönelik tiyatroların yerine müzikaller gelmiştir. Çünkü artık kimse fazla düşünmeden gülüp eğlenerek yaşananları halının altına süpürüp unutarak rahatlamak istemektedir. Dolayısıyla Egemen Bostancı ve müzikalleri topluma ilaç gibi gelir.

Yedi Kocalı Hürmüz, Geceye Selam ve Hisseli Harikalar Kumpanyasıyla başlayan bu dönem oyunları Erol Evgin ile Şen Sazın Bülbülleri;  Nükhet Duru ile Merhaba Müzik, Carmen, Saz mı Caz m; Emel Sayın ile Neş’e –i Muhabbet, Sezen Aksu ile Aile Gazinosu ve Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra; Ajda Pekkan ile Büyük Kabare ve Süperstar83  ile devam eder. Ayrıca yine bu dönemde Hababam Sınıfı müzikali ve Artiz Mektebi seyirci ile buluşan oyunlar olur. Yedi Kocalı Hürmüz, Geceye Selam ve Hisseli Harikalar Kumpanyası plak olarak; Şen Sazın Bülbülleri ise kaset olarak müzikleriyle dinleyicisine ulaşır.

Bütün bunların yanında daha avangart projelerde çıkmaktadır. Gülriz Sururi – Engin Cezzar tiyatrosu Kaldırım Serçesi ve Cabaret müzikalleri; Gencay Gürün ‘ ün şehir tiyatroları genel sanat yönetmenliğine gelmesiyle sahnelenen Evita müzikali yine bu dönemde perde açar. Deniz Türkali, Füsun Önal, Ruhsar Öcal, Nurseli İdiz ve Zuhal Olcay Eva Peron ‘ u dönüşümlü olarak oynarlar. Bu proje sonrası oyunculuğundan sonra şarkıcı kimliği ile de bizimle olacak Zuhal Olcay 80 sonlarında ilk albümünü yayınlar.

Zeki Alasya – Metin Akpınar – Haldun Taner Devekuşu Kabare Tiyatrosu ise Yasaklar, Beyoğlu Beyoğlu ve daha birçok oyunları ile 80’ li yıllara damgalarını vururlar. Ferhan Şensoy ile Ortaoyuncular Şahları da Vururlar adlı oyununda Mazhar – Fuat –Özkan ‘ ın Fuat ve Özkan ‘ ı hem oyunun müziklerini yapar hem de oyunda rol alırlar. Grup Gün doğarken ve Hümeyra’nın rol aldığı İçinden Tramvay Geçen Şarkı yine bu dönemde sahne alır. Muzır Müzikal adlı oyun ile de Şan Tiyatrosu nasıl çıktığı belli ol(may)an bir yangın ile perdelerini mecburen kapar.

Denizyıldızlı, Begonvilli Sayfiye Yerleri…

Deniz mevsimi geldiğinde sayfiye yerlerine, eğer memur çocuğuysanız çoğunlukla da kamplara gidilirdi. Palmiyeler, mimoza, karabiber ağaçları zakkumlar; Japon gülleri, ortancalar, begonviller, yaseminler… Vita tenekelerine dikilen fesleğenler, hiç susmayan cırcır böcekleri… Kedi tırnakları, günebakanlar güneşe açarken iyot kokusu ciğerlere çekilirdi… Denizin kumlar üzerine getirip bıraktığı denizyıldızları – kabukları ve çakıl taşları özenle toplanır, yazdan hatıra olarak evlerde saklanır ya da sergilenirdi.

Tonton politikacı yıllarıydı; çok katlı alışveriş merkezlerine geçmiştik, daha fazla alışveriş yapmalı daha fazla tüketmeliydik. Evlere çok katlı müzik setleri alınınca emektar teyplerde yazlıklara göç etmişti. Plajlarda walkman dinleniyor, gazinolarda langırt oynanıyordu. Boyalı basın arka sayfa güzellerine yelken açıp özel olarak bu tarz gazeteler çıkarken; cinsellikte gazete ve dergilerin vazgeçilmezi oluyordu. 70’ lerin Hey dergisi yarı yerli yarı yabancı pop müzik ile kapanıncaya kadar yoluna bu şekilde devam ederken 80’ lerde Blue Jean dergisi yarı acid yarı metal bir anlayışla yaşamımıza giriyordu.

Bir grup gençlik disko da Madonna, Michael Jackson, Duran Duran, Donna Summer, Culture Club, Modern Talking, Alphaville, Cool & Gang, Laura Brinnigan, Sandra, Wham ve ondan ayrılan George Michael şarkıları ile dans ederken diğer bir grup ise dolunay deniz üzerinde yakamozlar çizerken sahilde ateş yakıp, gitar eşliğinde, Eagles, Suzanne Vega, Phill Collins, Sting, M.F. Ö, Yeni Türkü, Gün doğarken, Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok şarkılarını hep bir ağızdan söylerdi.

Türk Popüler müziği ise tam bir karmaşa içindeydi. Yurt dışı bağlantısı Eurovision yarışması sayesinde yürüyordu ki Eurovision aslında bir başka yazının konusu olabilir… Ama Eurovision’un katkısı yeni isimler ve gruplar üzerine olur. Harun Kolçak, Aşkın Nur Yengi, Yonca Evcimik, Jale, Seden ( Kutlubay ) Gürel, Sertab Erener, İzel, Çelik, Reyhan Karaca, Tülay Saygıner ( Asya) ,Rüya Ersavcı, Emel – Erdal ikilisi ( ki sonra yollarına ayrı ayrı devam ettiler ) yarışma sırasında Grup Denk adını alan ama sonra Oya&Bora olarak yollarına devam eden Oya&Bora ikilisi 90 lar da ki pop patlamasında ortaya çıkan isimlerdi ve hepsi 80’li yıllarda bu yarışmadan geçmişlerdi. Ayrıca Eurovision yarışmasına katılmadan önce kurulan 60’lı ve 70’li yılların popüler şarkılarıyla çıkış yapan Beş Yıl Önce On Yıl Sonra grubu yarışmaya katıldıktan ve birkaç albüm yaptıktan sonra dağıldı.

Eurovision yarışmasıyla tanınan ama albümünü 80 sonlarında çıkaran Ayşegül Aldinç, daha önce Nur Belda adıyla birkaç 45’lik çalışması yapan ama asıl ününü 80’lerde Sultan – i Yegâh ve Elde Var Hüzün albümleriyle yapan Nur Yoldaş ve müziğe pop ile başlayıp alaturka ile devam eden Yasemin Kutsi 80’lerin bayan şarkıcılarıydı. Erkeklerde ise Erdem Alkın, Coşkun Demir ve Neco başı çekiyordu.

70’lerin protest ya da muhalif tarzda müzik yapan şarkıcıları 80’li yıllarda dergilerde özgün müzik gibi bir başlıkta yer buluyorlardı kendilerine… Bu dönemde bayan şarkıcılarda Leman Sam ve Banu başı çekiyordu. 70’lerde Zafer – Banu – Hülya üçlüsünden bildiğimiz ve birkaç 45’liği olan Banu Bir Demet Müzik ve Anlatamıyorum albümleriyle listelere girerken erkekleriyse Ahmet Kaya, Tolga Çandar ve Fatih Kısaparmak temsil ediyordu. Gruplarda ise Ezginin Günlüğü ve Grup Yorum bu başlık altında yer alıyordu.

Son Durak!

Yolculuk bir yerden diğer bir yere giderken geçirdiğimiz zaman dilimi… Seyahat ederken geçtiğimiz yerler hızla gözümüzün önünden akarken yavaşladığımızda gerçekliğini tüm çıplaklığıyla gördüğümüz farkına vardığımız…

Korku ve çelişki dolu yıllardı 80’ler, sadece ‘’ Ağlayan Erkek Çocuk Portresi ‘’ bile tüm klişeliğine rağmen o dönemi yansıtır. Elektrik kesintileri, gazyağı kokulu lambalar eşliğinde hatıra defterlerine yapılan kenar süsleri, bol yapıştırmalı anket defterleri… Sokağa çıkma yasaklarında okunan Behrengi, Kemallettin Tuğcu kitapları, çizgi romanlar… Mahalle bakkallarında teneke camekânlı kutularda satılan kremalı, fındıklı büskiviler süpermarketlerde jelatinli ve hijyenik büskiviler e dönüşürken; gündüzleri pilli radyoda dinlenen çocuk bahçesi, arkası yarınlar… Akşam ‘’ rap rap’’ sesiyle açılıp kapanan televizyonda izlenen eğitici – öğretici programlar… Pazar günleri ödev yetiştirme kaygısıyla izlenen Hayley Mills, kovboy filmleri ardından Hikmet Şimşek ve Pazar konseri… Tek seslilik! Önce siyah – beyaz fotoğraflar ardından sinema ve en sonunda renklenen televizyon… Artan kanal sayıları azalan içerik ve programlar…

Yitirilen maneviyat çoğalan maddiyat… ‘’ – Benim memurum işini bilir ‘’ diyen politikacılarla legal hale gelen köşe dönmecilik, kolaycılıkla yetişen genleriyle oynanmış kimliksiz ve depotilize kuşaklar…

Bayanlarda yastık gibi vatkalar, kelebek tokalar, yarasa kollu bluzlar, tabela kemerler; erkeklerde ince kravatlar, boru paça pantolonlar, espardil ayakkabılar… Kendini hissettiren marka tutkusu… Beta – VHS videokasetler, atari, gamewatch tüketim çılgınlığı…

Disko, New vave, funky, electronic alt yapılı müzikleriyle 80’li yıllara yeniden dönüş yaşanıyor; tıpkı ilk sevgili ya da eski bir dosta, arkadaşa rastlamak gibi… Ama sadece müzik türleriyle sınırlı kalsa siyasi ve moda atmosferine geri dönmesek diye iç geçirmeden de edilmiyor…

Elbette 80’ler müzikleri – müzikalleri bu anlatılanlardan ibaret değil; unutulan isimler, anımsanmayan olaylar kalmış olabilir… Hatırlananlar büyük bahçedeki çiçekler, ayrık otları, dikenlerden oluşan bir buketti ve yolculuk sona ererken dillerde Murathan Mungan’ın Yeni Türkü’ye verdiği şarkı sözü ‘’ Biz Büyüdük Ve Kirlendi Dünya ‘’ ya da bitmeyen kısırdöngü; Elveda Masumiyet Hoş geldin Hüzün…

  Bu yazı daha önce gazeteport.com ve Birgün gazeteinde yayınlanmıştır.

 


21 Nisan 2016 Perşembe

Yeter ki Bir Müzik Olsun

Yeter ki Bir ‘’MÜZİK’’ Olsun… 1978’i 1979’a bağlayan yılbaşı gecesi görmüştüm Nilüfer ‘i siyah-beyaz televizyonda TRT ekranında ‘’ Bir şarkı bir türkü ister ninni yeter ki bir müzik olsun ‘’ diyordu. Ertesi gün babam ile teyzemin Avrupa’dan getirdiği philips marka gazeteci teybine elimde mikrofonla aynı şarkıyı söylerken buluyorum kendimi… A birde tabi ‘’Kim arar seni ‘’ şarkısını… Geçmişe sesimizi duyuramayız belki ama geçmiş sesini bu güne duyuruyor yıllar önce yapılan kayıtla… Asıl konumuza gelecek olursak, Nilüfer ‘in Odeon firmasından yaptığı üç plak kaydı yeniden yayınlandı: Nilüfer 74, Selam Söyle ve Müzik albümleri tıpkıbasımıyla günümüze ulaştı. Nilüfer 74 Yıl 1970… Hafta Sonu gazetesi o yıl ‘’ Altın Ses’’ yarışmasının dördüncüsünü yapmaktadır. ‘’ Altın Mikrofon’’ benzeri yarışmaların aksine ,’’Altın Ses’’ solist ve yarışmacılara yöneliktir. Gazete yarışmayı boy boy ilanlarla duyurur.’’Sanat dünyamıza yeni sesler kazandırmak gayesiyle’’ düzenlenen bu yarışmaya o yıl 322 kişi başvurur. Adayların hepsini Durul Gence tam 3 gün süren yorucu bir çalışma süresince dinler ve bir ön jüri olarak bunların arasından seçtiği 53 kişiyi asıl jürinin huzuruna çıkarır. Ajda Pekkan,Alpay,Şerif Yüzbaşıoğlu,Özdemir Erdoğan, Muammer Yeşil,Vasfi Uçaroğlu,Kamuran Akkor,Durul Gence, Selmi Andak,Fecri Ebcioğlu,Sezen Cumhur Önal,Fikret Şeneş, Güzin Gürman,Nino Varon,Egemen Bostancı gibi önemli isimlerden oluşturulmuş jürinin ilk yaptığı şey bu 53 kişiyi dinler; Ardından oylamasını yapar ve 53 kişiden oluşan yarışmacı sayısını 10 kişiye indirir,diğerlerini eler.Nilüfer Yumlu ,Serpil Barlas, Rezzan Yücel,Cihan Şensoy,Meral Kaptan,Burhan Damcıoğlu,Emre Korkmaz ,Serdar Oskay,İbrahim Aynacı ve Nihat Özyılmaz’dır bu finalistler.Jüri görevini yapıp,beş erkek ve beş kadın finalist seçmiştir.Bundan sonrası halk oylamasıdır. Finalistler: Yeşilköy Reks, Caddebostan Budak sinemaları ve Açıkhava tiyatrosunda yapılacak üç konser ile halkın karşısına çıkacak ve kendilerini beğendirmeye çalışacaklardır. Bu yapılır ve sonuçlar Lalezar’da yapılan bir ‘’yıldızlar balosu’’ ile açıklanır.’’ Devlet Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi öğrencisi Nihat Özyılmaz ile ‘’ 31 Mayıs 1955 doğumlu 15 yaşında İtalyan Ortaokulunda öğrenci olan Nilüfer Yumlu’’ ‘’Altın Ses’’ kral ve kraliçemiz olma onuruna erişmişlerdir. Herkes ‘’ Bu kıza derhal bir plak yaptırırlar ‘’ diye düşünmekteyken öyle olmaz ve yarışma sonrasında Nilüfer eski yaşamına döner. Ama tesadüf bu ya; Nilüfer, bir gün bir plakçıda, birinci seçildiği yarışmanın jüri üyelerinden Nino Varon ile karşılaşır kendisine kartını veren Odeon prodüktörü ile önce telefonda görüşür ardından Odeon’a gider, aynı günde sözleşme imzalarlar. Sözleşmenin arkası da çok çabuk gelir. Nilüfer stüdyoya girer ve bir deneme kaydı yapılır. Sözlerini Çiğdem Talu’nun yazdığı bir şarkı olan ‘’ Neden ‘’ i söyler ama bütün bu gelişmelere rağmen Nilüfer ‘in ilk plağının yayınlanması 1972 tarihini bulacaktır. İlk plak için,(hazırda kaydı bulunan ‘’Neden’’ bir kenara konarak)o sırada memlekette epeyce popüler bir şarkı olan ‘’Taka Takata’’ seçilir. Paco Paco ‘ nun bütün Avrupa’da dillerde dolaşan bu şarkısına ünlü söz yazarı Sezen Cumhur Önal söz yazar. Plağın arka tarafı içinde Mirelle Mathieu’nun ‘’Acropolis Adieu’’ sünde karar kılınmıştır. Bu şarkı da, o yıllarda henüz mesleğinin ilk günlerinde sayılan Çiğdem Talu’nun elleriyle ‘’Ağlıyorum Yine ‘’ye dönüşmüştür. Plak dönemin en önemli müzik listelerini yayınlayan Hey dergisinde tepelere yerleşir. 1972 yılının ikinci yarısında yayınlanan bu ilk plak sonrası Odeon ve Nino Varon işleri biraz daha hızlandırır ve bu çalışmalar sonucunda 1973 yılının başlarında ikinci plak olan ‘’Dünya Dönüyor ‘’ yayınlanır. Arka yüzüne, Nilüfer’in ilk stüdyoya girişinde söylemiş olduğu ‘’Neden’’in konduğu bu plak çok daha büyük bir başarı olur. Plağın piyasaya çıkmasıyla birlikte yer yerinden oynar.Artık Nilüfer en ünlü en üçlü şarkıcılar arasında sayılmaktadır.Yalnızca Nilüfer’in değil Türk pop ununda en büyük hitlerinden biri olarak kabul edilen ‘’Dünya Dönüyor’’ sonrası için seçilen şarkı ise o yıl Eurovision u kazanmış olan ‘’Tu Te Reconnaitras’’dır. Sözleri bu sefer Nino Varon bizzat kendi yazmıştır ve bu plağın çıkmasıyla birlikte, 1973 yılının bir Nilüfer yılı olacağı kesinleşmiştir. ‘’Göreceksin Kendini ‘’ ile Nilüfer artık bir numaradır ve herkes onun peşindedir. Dışarıda Philips ‘in onuncu kuruluş yıldönümü için yapılan ‘’Auntie’’ adlı kalabalık kadrolu şarkının Türkçe versiyonu için seçilen isimlerden de biridir Nilüfer. Genç şarkıcı, Tanju Okan ve Modern Folk Üçlüsü gibi iki tecrübeli ismin yanına eklenmiş ve ‘’Arkadaş Dur Bekle’’ yapılmıştır.1973 yılı bitmek üzere iken de ‘’Sende Söyle’’adlı plak yayınlanır.’’Goodbye Mama’’ adlı popüler bir şarkının Türkçe versiyonu olan bu plağın arka yüzünde ‘’Hatıra Defteri’’vardır ve bu şarkı ile birlikte Nilüfer ilk defa bizden bir besteyi Mustafa Alpagut ‘a ait şarkıyı seslendirmektedir. 1974 yılı Nilüfer için daha da görkemli bir şekilde geçer. Nilüfer o yıl TRT’nin açtığı (ilk ve son defa)’’Toplu İğne’’ yarışmasına katılır ve Tuğrul Dağcı’ya ait bir şarkı olan ‘’Al Beni Çal Beni’’ ile ikinciliği elde eder. Bu şarkının yer aldığı plak yarışmadan hemen sonra yayınlanır ve yine listelerin en üst sıralarına yükselir. Bu şarkı sonrası Nilüfer’in en büyük hit’lerinden biri olacak olan ‘’Başıma Gelenler’’yayınlanır. ‘’Söyle Söyle Sever mi ?’’ adlı plağın ‘B’yüzüne yerleştirilmiş olan bu şarkı, plağın piyasaya verilmesi ile birlikte asıl şarkıyı gölgede bırakır ve dillere yerleşir. 1974 yılı Nilüfer’in müzik yaşamında bir başka açıdan da tarihi bir nokta olur. O yıl, Nilüfer’in kendi adını taşıyan ilk LP’si de yayınlanmıştır. Genellikle 45’likler ile dönen ve albüm yapma alışkanlığı olmayan müzik piyasamızın genel havasının aksine; Odeon Nilüfer’e ilk albümünü yapmak için çok beklememiştir. Elde bir albüme yetecek miktarda şarkı olmasına rağmen, Odeon bu ilk LP’de yeni şarkılar bulunmasına da karar vermiş ve albümü alacakların yeni Nilüfer şarkılarıyla karşılaşmalarını istemiştir. Mehmet Teoman’a ‘’Ayrılık Hasreti ‘’ve ‘’O Sevince ‘’ adlı şarkılar yazdırılmış; Çiğdem Talu’nun eli de, Nilüfer in hemen hemen her röportajında çok seviyor olduğunu söylediği Mina’nın ‘’Grande Grande Grande ‘’adlı şarkısına değerek ‘’Hayır Hayır Hayır’’yaratılmıştır. Bu albüm 1974 yılında yayınlanan ilk LP’nin tıpkıbasımı. Hem Nilüfer ‘in hemde pop tarihimizin bu en güçlü şarkıları 40 yılı geçmiş bir süre sonra yeniden yayınlandı. Sizlerde eski günlere dönmek için Nilüfer ‘in bu albümünü dinleyin… Selam Söyle – 1976 İlk plağını 1972 yılının ikinci yarısında yayımlamış olmasına rağmen Nilüfer, Türk popunun en büyük isimlerinden birisi haline gelmiştir. Çok kısa bir zaman içinde ve her biri çok satmış epeyce 45 ‘lik ve büyük ilgi görmüş ilk LP siyle Nilüfer, yalnız müzikseverler tarafından değil, müzik camiası tarafından da çok önemsenmektedir. 1974 yılının son çeyreğinde, TRT, gelecek yıl yapılacak olan Eurovision yarışmasına ülkemizin de katılacağını bu nedenle de bir yarışma tertip ettiğini açıkladı. Yarışma şartnamesi yayınlanır yayınlanmaz müzik dünyamızda başlayan hareketlilik, bu ilk elemeye katılmayı hak eden isimlerin açıklanmasıyla birlikte yerini daha büyük bir heyecana bıraktı. Finalistlerin arasında Nilüfer de vardır ve diğer güçlü finalistlere rağmen Nilüfer gösterdiği başarı nedeniyle en büyük favori olarak kabul edilmekteydi. Nino Varon’a ait ‘’Boşver’’ adlı şarkı ile elemelere katılmış olan Nilüfer ve ekibi, yarışma ile ilgili hazırlıklara henüz başlamışken müzik piyasamızda ‘’Boşver’’ ile ilgili olarak dedikodu kazanları kaynatılmaya başlamıştır.’’Boşver’’in özgün bir beste olmadığı konuşulup durulmaktadır artık.Gerçek aslında öyle değildir ama bu şarkının üzerinde bu kadar konuşuluyor olması Nilüfer ve Nino Varon’u rahatsız eder ve bu ekip kendiliğinden yarışmadan çekilir. Ama sonuçta değişen bir şey olmaz, yanlış hesap Bağdat’tan döner. ‘’Boşver’’ finallerden çekilmesinin hemen ardından 45’lik olarak yayınlanır ve çok kısa sürede binlerce kopya satarak herkesin diline-kalbine yerleşir. İlk LP’den sonraki dönemi açan şarkı bu olmuştur.1975 yılının başarısı ‘’Boşver’’ile sınırlı kalmadı. Nilüfer 1975 yılını bir yurtdışı serüveni ile de renklendirdi. Bir zamandır Alman plak firmaları tarafından yurtdışına davet edilen Nilüfer 1975 yılında bu tekliflerden RCA’inkini kabul edip Almanya’ya gitti ve plak çalışmalarına başladı. Bir zaman sonra ‘’Miss Nilüfer’’adıyla yayınlanacak olan şarkıların farklı dillerde olduğu söylenmektedir. Bu yurtdışı gidişlerinin birinin dönüşünde Odeon adına Dani Grunberg şu açıklamayı yapar gazetecilere: ‘’Nilüfer, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Fransızca olmak üzere tam altı şarkı kaydetmiştir. Bunların arasında yer alan ‘’Bau Mie İn Paradies’’ adlı şarkının plak olarak yayınlanması ise an meselesidir…’’ Hem bu plak, hem diğerleri sonradan sırayla yayınlanırda. Almanya’dan yurda dönen Nilüfer, işe kaldığı yerden devam etti ve bir plak daha yaptı: ‘’Oh Ya ‘’ . Hem bu şarkı, hem de arka yüzünde yer alan ‘’Ara Sıra Bazı Bazı’’ o yıla damgasını vurdu. 1976 yılı da yeni bir 45’lik ile açılır. ‘’Of Aman Aman’’adlı şarkı Nilüfer’in kesintisiz hit serisini devam ettirir. Aynı yıl Nilüfer ikinci albümünü de yapar. ‘’Selam Söyle’’tıpkı ilk albüm gibi hem ilk albümden sonra yapılmış 45’likler,hem de yepyeni şarkılar vardır. Bu albüm 1976 yılında yayınlanan ikinci LP’nin tıpkıbasımı. Albüme adını veren ‘’Selam Söyle’’ve’’Oh Ya’’ gibi hareketli ritmik şarkılardan,’’Boşver’’,’’Son Arzum’’gibi can yakıcı aşk şarkılarına kadar her türden mükemmel şarkıyı bir araya getiren bir albüm bu. Bu albümdeki şarkıların hemen hemen hepsi Nilüfer’in Türk popu için vazgeçilmez şarkıları… Nilüfer bütün o yılları size ‘’Baştan Anlatıyor’’. Müzik – 1978 Yalnızca beş yıl gibi kısa bir zaman aralığına epeyce 45’lik ve iki LP sığdırmıştır Nilüfer. Her biri listelerin tepesine kurulmuş şarkılardan oluşan 45’lik ve albümler… Nilüfer’in hit zinciri 1977 yılında da kaldığı yerden devam eder. Nilüfer,1977 yılını ‘’Kim Arar Seni’’ile açmıştır. Piyasanın giderek daralmış olması, satışların düşmesi, pop yerine arabeskin talep edilir olmaya başlaması Nilüfer’i etkilememiş ve ‘’Kim Arar Seni’’ piyasaya verildiği anda herkesi çok mutlu etmiştir. Sözlerini Ülkü Aker’in yazdığı şarkı, bütün bir yıla damgasını vurur ve yalnızca Nilüfer’in değil, bütün bir popüler müzik geçmişimizin en önemli şarkılarından biri haline gelir. Şarkıya Türk müziği starlarımızda büyük ilgi gösterir ve çoğu şarkıcı tarafından sahne repertuarına alınır. Bunların bir bölümü şarkıyı yalnızca sahnede söylemekle yetinmez ve şarkıyı Türk müziği formunda plağa da kaydederler. Nilüfer, yalnızca çok iyi şarkılar yapmakla, çok satmakla kalmamakta; öncü olmakta, yeni yollar açmaktadır. Bu plağı, aynı yıl bir başka önemli plak takip eder. Nilüfer ile işbirliğine girişmiş bir başka çok önemli yapımcımız Yeşil Giresunlu, Yunanistan’da Haris Alexiou tarafından popüler bir hale getirilmiş anonim bir şarkıyı seçmiş, Ülkü Aker’e söz yazdırmış ve Nilüfer’e söyletmiştir.’’Ne Olacak Şimdi’’ adlı bu şarkı ile birlikte, Haris Alexiou’yu Türkçeleştiren ilk isim olmuştur Nilüfer. 90’lı yıllardaki pop patlaması ile birlikte bütün müzik piyasamızın peşine düşeceği Haris Alexiou’yu, Nilüfer ve Yeşil Giresunlu tarafından daha Alexiou’nun adı bizde duyulmamışken bile keşfedilmiş ve Türkçe olarak yorumlanmıştır. Bu plağın arka yüzünde yer alan ‘’Pişman Olacaksın’’adlı şarkı da Nilüfer’in müzikal yaşamı açısından oldukça önemlidir. Enrico Macias’ın bu şarkısının Türkçe sözleri Nilüfer’in bizzat kendisi tarafından yazılır. Nilüfer’in renkli ve duyarlı yapısı, ilk defa kendi eliyle bir şarkısına yansımış olur. 1978 yılı bütünüyle Nilüfer’in yılı olur. Bu yılın ilk aylarına damgayı vuran Eurovision olur. Nilüfer; Zeynep Tuğsuz, Dağhan Baydur ve Olcayto Ahmet Tuğsuz ile bir araya gelerek oluşan Grup Nazar’ın içinde yer almış ve ‘’Sevince’’adlı şarkı ile buradaki elemeleri kazanarak yurt dışına gitmeye hak kazanmıştır. Müziği Dağhan Baydur’a sözleri ise Türk Edebiyatının en yetenekli, en özgün isimlerinden Hulki Aktunç’a ait olan bu şarkı;1975 yılından sonra giriştiğimiz bu ikinci Eurovision maceramızda beklenen sonucu elde edemez ama, hem dışarıdaki eleştirmenlerden çok iyi not alır, hem de yarışma sonrası memlekette büyük bir hit haline gelir. Bu Eurovision plağını 2 LP takip eder. Önce, ağırlıklı olarak yepyeni şarkılardan oluşan ‘’Müzik’’yayınlanır, ardından da bir ‘’Best Of’’ gelir: ‘’Nilüfer 15 şarkı’’. Nilüfer’in müzikal yaşamının parlak bir özet gibidir ve herkes tarafından büyük bir sevinçle karşılanır. Ama ‘’Müzik’’albümü, bu best of ‘a rağmen gölgede kalmamıştır. Çok fazla kişiye şarkı vermemiş olan Timur Selçuk’unda ‘’Son Âşık ‘’ adlı şarkısıyla katkıda bulunduğu bu albüm, Nilüfer’in müzikal kariyerindeki zenginleşmeyi bir kere daha herkesin gözlerinin önüne sermiştir. Bu albüm 1978 yılında yayınlanan üçüncü LP’nin tıpkıbasımı. Albüme adını vermiş ve müziğin bizzat kendisine adanmış olan ‘’Müzik’’ten çok parlak 45’likler olan ‘’Kim Arar Seni ‘’ ve ‘’Ne Olacak Şimdi’’ ye; Nilüfer tarafından sesinin güçlü yapısının her perdesi kullanılarak derin bir ruh dinginliği ile yorumlanmış ‘’Son Âşık’’tan dinleyeni gözyaşlarına boğma konusunda ‘’Boşver’’i aratmayan ‘’İyisi mi?’’ye kadar çeşitli tür ve renkte şarkıyı barındıran bir albüm bu… Odeon ve Nilüfer’in uzun yıllar sürmüş parlak işbirliğinin son halkası bu albüm. Yeniden yayınlanan bu üç albüm bize şunu göstermekte: Nilüfer, müzikal yaşamının en sağlam bölümünü 1970’li yıllarda inşa etmiş 80’li yıllar kapıyı çaldığında 1979,1980 ve 1982 deki ‘’Sensiz Olmaz’’ albümlerini yayınlanmıştır. Bu albümlerde bir yüzü Alaturka&Arabesk diğer yüzü pop albümlerdi. Nilüfer’in pop şeklinde bir albümle bize geri dönmesi ise 1984 yılını bulacaktı. Nilüfer’in her dokunduğu şarkı ‘altın ‘ oldu. Bazı sıradan şarkılar, sırf Nilüfer söyledi diye ayakları üzerinde durabildi. Bazı sıradan besteciler, sırf Nilüfer şarkılarını seslendirdi diye kanatlandı. Bu albüm, bu şarkılar birde Nilüfer olmasa Türk popu bu kadar zengin olmayacakmış…

16 Nisan 2016 Cumartesi

80'in Eurovision Macerası Ya da Acıklı Bir Aşk Öyküsü

80’in Eurovision Macerası Ya Da Acıklı Bir Aşk Öyküsü 


‘’ Acıklı bir aşk öyküsüdür bu… Bir yabancıya tutuldu gönlüm… Adı Peter, Oil soyadı… Ne rahatım kaldı dostlar ne huzurum petr’ol’e tutuldum tutulalı.’’ diyordu Ajda Pekkan, Attila Özdemiroğlu’nun bestesi Şanar Yurdatapan’ın sözleriyle… Eurovision Türkiye elemelerinde…
Şanar Yurdatapan bu sözleri Türkiye’de o yıllarda yaşanan petrol krizi nedeniyle yazdığını söylemişti ama Eurovision ve Avrupa Birliği ne olan aşk ve nefret ilişkimizi de özetleyen cümlelerdi. Bize puan verip güzel sözler söyleyince mutlu olup seviniyor, puan alamayıp eleştirildiğimizde ‘’Türkün Türk’ten başka dostu yoktur’’ diyorduk.

Tek kanallı siyah-beyaz televizyon ekranında müzik-eğlence programları Cumartesi geceleri ve Pazar öğleden sonraları tele spor programı ile sınırlıydı. Ayrıca bütün aile televizyon çevresine toplandığımız yılbaşı ve bayram özel eğlence programları ile Eurovision yarışmaları da bu çerçevede değerlendirilebilir.

1975 ve 1978 yıllarında katıldığımız ve son sıralarda yer aldığımız yarışmaların ardından 1979 yılının son günlerinde TRT o yıl için atama yöntemine gitti. Oylar tek bir isimde birleşiyordu; Avrupalılar gibi olabileceğimizin onlarla boy ölçüşebileceğimizin biricik simgesi Ajda Pekkan… Ama olabilecek en oryantal parça ile…

Uluslararası sanat elçimizdi Ajda Pekkan; 1968 ve 69 yıllarında Atina’da Apollonia müzik yarışmasına katılmış dördüncü olmuştu. Barselona müzik festivali ve Japonya’da Yamaha müzik yarışmalarına katılmış; Paris’te Olympia’da Enrico Macias ile sahne almıştı. Ama Eurovision isim değil beste yarışmasıydı. Buna rağmen önce katılamayacağını söyledi ardından mecburen kabul etti ve serüven başladı. (*)

Önce beş beste belirlendi ardından yapılan eleme ile şarkı sayısı üçe düşürüldü. Şerif Yüzbaşıoğlu ve Adnan Yumuk’un Olsam ı, Cenk Taşkan ve Fikret Şeneş in Bir Dünya Ver Bana sı ve Attila Özdemiroğlu -  Şanar Yurdatapan ortak çalışması Petrol…(**)

24 Şubat 1980 gecesi büyük jüri karşısında Bülent Özveren’in sunumuyla Türkiye elemeleri gerçekleşti. Göbek havası ve şarkının içinde geçen ‘’ooohh!’’  nidalarına jüri de kayıtsız kalmadı ve Petrol birinci seçildi. Arkasından tüm gazete ve dergilerde sıkı bir reklâm kampanyası başladı. Siyah – beyaz ekranda göremediğimiz elbiselerin renklerini gazete ve dergilerden takip ediyor, şarkının gün gün seyrini izliyorduk. Kimi yazarlar Olsam ve Bir Dünya Ver Bana şarkılarının daha başarılı olduğunu Petrol’ün Avrupalıya bir şey vermeyeceğini söylüyordu. Ama yolumuza devam ediyorduk. Şarkının tanıtım klipi Boğaziçi köprüsünün önünde, Dolmabahçe sarayının kapısında ve avizeli salonunda; Topkapı sarayının damında Oytun Turfanda’nın kareografisi ile çekiliyordu. Dahası şarkının girişindeki konuşma bölümü çıkmış yeni eklenen efektler ile Petrol batılı bir hal almıştı. Bir de klipin sonunda son model spor bir arabayı at a çektirip petrol sıkıntısı ile ilgili mesaj da veriyorduk ki sormayın gitsin…

Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri, 24 Ocak kararları, ordunun hükümete verdiği uyarı mektubu, sokaklarda artan anarşi ve ölümler… 19 Nisan 1980 gecesi Hollanda La Hey de Eurovision yarışmasını tüm ülke soluksuz izliyorduk. Türkiye ikinci sırada yarışacaktı. Şebnem Savaşçı ‘’Hollanda’ya yıllar önce lale yi getiren Türkler şimdide Petrol ile sesleniyor’’ dedikten sonra Arto Tunç’un darbukası, Lale ( Özdemiroğlu) Mansur, Aydan ve Nurdan Güven kardeşlerin kareorafisi ile Ajda Pekkan şarkıyı sorunsuz bir şekilde tamamlar. Oylamaya geçildiğinde Avusturya’dan 3, İtalya’dan 8 ve Fas’tan aldığımız ilk 12 puan ile 23 puan alıp 19 ülke arasında 15. oluyorduk. Ajda Pekkan yarışmadan sonra küsüp İngiltere ve Amerika’ya giderken, Johny Logan ‘’ What’s Another Year’’ şarkısıyla birinci oluyor ve ülkemize her geliş gidişi sevinçle karşılanıyordu. (***)

Aradan 37 sene geçti.  Aslında Petrol beste olarak doğru bir seçimdi. Ama sözleri ve tele oylamanın olmaması gibi nedenlerden iyi bir derece alamadı. Eurovision’a Hani(Honey),Opera gibi parçalarla da katıldık ama Avrupa kabul etmiyordu. Çünkü onların bizi görmek istedikleri – başarı sağladığımız parçalar; 1984’te Beş Yıl Önce On Yıl Sonra grubuyla katıldığımız Halay gibi, 1997’de Şebnem Paker ve Dinle ile aldığımız üçüncülük gibi ve tabi 2003’te Sertab Erener ile birinci olduğumuz ‘’Everyway That I Can’’ şarkılarında olduğu gibi bizden olan oryantal motiflerdi. Ne de olsa batı ile doğu arasında bir köprüydük…


Geçen zaman içinde 80 sonlarında İran-Irak savaşı bitti ama Ortadoğu’da hala savaşlar sürüyor…  Berlin Duvarı yıkıldı. Çift kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçtik. Eski Doğu bloğundan kopan ülkeler önce Eurovision’a ardından Avrupa Birliğine girdiler. Türkiye’nin Eurovision macerası 2003 yılında birincilikle sonuçlandı. Avrupa Birliği serüveni ise Eurovision’dan çok daha önce başlamasına rağmen hala sürüyor. Kimi çevreler Yugoslavya örneğinindeki gibi iç savaş sonucu parçalanıp bazı bölümlerinin girdiğini bizim sonumuzun da böyle olacağı korkularını dillendirirken, kimileride Norveç’in sosyal ve milli gelir seviyesinde olabilsek ve bizde onurlu bir şekilde girmeyelim diyebilsek sonucunu çıkartıyor. Girelim mi – Girmeyelim mi? Alırlar mı – Almazlar mı? Tartışmaları… Kısacası geçmiş belleklerde taze bir şekilde dururken gelecek gizem olarak sürmeye devam ediyor.

Bir Başkaydı Ayten Alpman...

Bir Başkaydı AYTEN ALPMAN…

70’lerin sonu olmalı… Daha anaokuluna bile gitmiyorum. Televizyon siyah-beyaz belli saatlerde yayın yapıyor. Akşama kadar çok vakit olunca o yıllarda çocuk olanlar için en büyük eğlence gündüzleri radyo dinlemek. Radyo tiyatrosu, çocuk bahçesi, skeçler ve şarkılar… Benim için en önemlisi şarkılar… Genizden gelen güçlü bir ses ‘’Sensiz Olmam’’ı söylemeye başlıyor. Ardından ‘’Tek Başına’’ , ‘’Son Bir Defa’’ve ‘’Ben Varım’’ile kadın sunucu ‘’-Ayten Alpman ‘dan şarkılar dinlediniz’’ diyor…

Evet, O Ayten Alpman ‘dı. Bu sesi hep sevdim ve takip ettim. Rüçhan Çamay ve Sevinç Tevs ile beraber Türkiye’nin ilk caz sanatçılarından biriydi. Sonra İsveç’e gidip caz eğitimi alır sahnelere çıkar. Döndüğünde Türkiye’de çok şey değişmiştir. Türk hafif batı müziği ( şimdiki açılımıyla Türk pop müziği) aranjman şarkılar ile hayatımıza girer. Ayten Alpman’da aranjman şarkılar söyler ama onu asıl üne kavuşturan Sanremo müzik yarışmasında söylenen şarkıların Türkçe uyarlamaları oldu.

Ne yazık ki ilk ve tek taş plağı olan ‘’Sayonora-Passion Flower’’ ile aranjman dönemindeki parçaları cd üzerine aktarılamadı fakat Sanremo Şarkları’nın çoğu Eski 45’likler serisinden 1999 yılında çıktı. Ada müzik etiketiyle piyasada bulunabiliyor. Ayrıca yine Ada müzikten Murathan Mungan’ın Söz Vermiş Şarkılar adlı tribiüt albümünde ‘’İstersen Hiç Başlamasın’’ şarkısını 2004 yılında yorumladı.2007’de Ossi müzik ile yaptığı Bir Başkadır Ayten Alpman cd si popüler şarkıların caz yorumlarıya raflarda yerini aldı.

Fecri Ebcioğlu,Sezen Cumhur Önal,Ümit Aksu,Bora Çakır,Mustafa Alpagut,Vedat Ece,Ülkü Aker ve Fikret Şeneş ile çalıştı. Aşk Izdıraptır ve Memleketim filmlerinde rol aldı. Aliye adlı tv dizisinde önce’’ Ben Varım ‘’ şarkısı kullanıldı. Aynı zamanda kendini oynayarak diziye renk kattı. Bu biz sevenleri için bulunmaz bir fırsattı. Hepimiz onu çok özlemiştik fakat bu onu televizyonda görebildiğimiz son çalışmalardan biri oldu.


20 Nisan 2012 tarihinde haber kanalında alt yazı geçer; Ayten Alpman tedavi gördüğü hastanede vefat etti diye… Ertesi günkü tüm gazetelerde Memleketim şarkısı ve Ayten Alpman üzerine yazılar vardı. Koca bir ömür ve tek bir şarkı ile anılması bana çok acı gelmişti. Söylediği onca güzel şarkı varken sadece tek bir şarkı…

Türk popüler ve caz müziği bir değerini daha yitirdi. Şimdi her şarkısı biraz daha yalnız biraz daha eksik… Yine sonbahar… Yine parklarda sarı kuru yapraklar… Yine bardaktan boşanırcasına yağmurlar… Ve Ayten Alpman tüm gücüyle söylüyor: ‘’Son Bir Defa Hatırlasan …’’